FİZİK TEDAVİ : ROMATİZMAL HASTALIKLARDA HİDRO/ BALNEOTERAPİ



TARİHÇE
• Balneoterapi yüzyıllardır bilimsel çalışma ve bilimsel yaklaşımlardan ziyade geleneksel tedavi ilkeleri ile Plato ve Hipokrat gibi hekimler ve filozoflar zamanından beri uygulanmış olup, günümüzde de yoğun bir şekilde kullanımları devam etmektedir

• Balneoterapi geçmişin gelenekselliğini taşıyan ama günümüz bilimselliği ile gelişen bir olanak ve seçenek olarak çağdaş tıpta giderek daha iyi değerlendirilmektedir




TERMİNOLOJİ

• Balneoterapi ve hidroterapi terimleri birbirlerine yakın anlam ifade etseler bile bazı farklılıklar vardır

• Balneoterapide suyun kimyasal içeriği tedavide ön planda yer alırken, hidroterapinin etkinliğinde suyun fiziksel özellikleri ön plana çıkar
• Balneoterapide sular yer altı kaynaklı ve genellikle sıcaktır ve belirli mineralleri, gazları içeren kimyasal yapıları vardır
• Balneoterapide mineralli sularla beraber çeşitli gazlar (karbondioksit, radon vb.) tedavi amaçlı uygulanır
• Balneoterapide su genellikle 34 C sıcaklıkta kullanılır
• Suyun yeryüzüne çıktığı yerde doğal balneoterapi yapılmasına genellikle “ kaplıca tedavisi” denir
TERMİNOLOJİ

Hidroterapi,
• Eğitilmiş personelin denetiminde tedavi için özel tasarlanıp yapılmış havuzlarda uygulanan,
• Her kişiye özgü program yapılması gereken,
• Nöromüsküler fonksiyonların geliştirilmesi amaçlı
• bir havuz tedavi programıdır

Goldby LJ. Br J Rheumatol 1993; 32: 771-3
TERMİNOLOJİ
• Bu iki terim dışında ülkemizde pek kullanılmamakla birlikte daha çok Avrupa’da kullanılan “spa” terimi de balneoterapiye yakın anlamı ifade etmektedir

• “Spa” kelimesi çeşme, pınar anlamına gelen “espa” kelimesinden kaynaklanabilir
• 14. yüzyılda Belçika’nın önemli bir tedavi merkezi olan kaplıcalar bölgesi spa kasabasından ismini almış olabilir
• Islanmak, nemlenmek, serpiştirmek anlamında Latince “ spagere” kelimesinden kaynaklanıyor olabilir.
• Ayrıca bir Latin deyişi olan ve su ile gelen sağlık anlamında “sanitas per aquas” kelimelerinin baş harflerinin kısaltması olabilir.
• “Spa” daha çok İngiltere’de kullanılmaktadır


Van Tubergen A. Ann Rheum Dis 2002; 61: 273-75

TERMİNOLOJİ

• Romatizmal hastalıkların balneolojik tedavisinin iklim koşullarıyla da desteklenmesine “balneo-klimaterapi” denilir

• İklim ve hava şartlarının enflamatuvar ve dejeneratif romatizmal hastalıklarla ilişkisi eski zamanlardan beri gündeme getirilmektedir
Guedj D. Ann Rheum Dis 1990; 49: 158-9

• Yılda 300 gün güneşli geçen İsrail Ölü Deniz’de romatizmal hastalıkların tedavisinde balneoterapi yanı sıra klimaterapi de uygulanmaktadır
Sukenik S. J Rheumatol 1994; 21: 305-9

Balenoterapinin yaygınlığı nedir?
• Kaplıca tedavisi romatizmal hastalıklarda yaygın olarak kullanılmaktadır

– Almanya’da 1992 yılında %53’ü romatizmal şikayetlerle olmak üzere 6 milyondan fazla kişi tedavi amacıyla kaplıcalara gitmiştir
Pratzel HG. Health Resort Medicine. Sapporo, 1996; 1-12

– Fransa’da her yıl sadece romatizmal şikayetlerle 250.000’i aşkın kişiye 3 haftalık kaplıca kürü uygulanmaktadır
Gullimin F. Br J Rheumatol 1994; 333: 148-151

– 1992 yılında ülkemizde yapılan bir çalışmada her yıl 6.5 milyonu aşkın kişinin kaplıcalara gittiği saptanmıştır
Yüzbaşıoğlu N.Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Dergisi 1992; 92-103

• Uygun olmayan koşul ve geleneksel uygulamalara rağmen hastaların çoğu kaplıca tedavisinden yarar gördüğünü belirtmişlerdir
Karagülle MZ. Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji Dergisi 1994; 2: 63-70
Hangi Mekanizmalarla?
• Kaplıca kürlerinin organizmada bir dizi adaptasyon reaksiyonu ile metabolik proçesleri regüle ederek etki gösterdiği kabul edilmektedir

• Kronik inflamasyonlarda sıcak uygulamaların antienflamatuvar rol oynadığı bilinmektedir

• Termomineral sulardan özellikle tuzlu suların tüm inflamasyonlarda, kükürtlü suların ise sadece kronik inflamasyonlarda antiinflamatuvar etkisi olduğu çalışmalarla gösterilmiştir

Schmidt KL. Rheumatol Europe 1995; 24: 136-140
Hangi Mekanizmalarla?

• Termomineral banyo uygulamaları sonucu, kollajen dokuların uzayabilirliğinde artış ortaya çıkar ve bu durum hareket açıklığının korunması veya varsa kısıtlılığın azaltılmasında egzersizlere yardımcı olur

• Ayrıca hidrostatik etki derideki basınç ve dokunma reseptörlerini uyararak otonom sistemde değişikliğe yol açar
Hangi Mekanizmalarla?
• Balneoterapinin etkinliğinde; kimyasal ve fiziksel etkinliğin yanında çevresel faktörlerde önemli rol oynar

– Ortam değişimi,
– Kaplıca yöresinin manzarası,
– Fiziksel ve mental relaksasyon,
– Ev ve görev uğraşılarından uzaklaşma,
– Benzer yakınmaları olup kaplıcada edinilen arkadaşlarla rekabetsiz ilişkiler,
– Dinlenme koşullarında uygulanan fizik tedavi yöntemleri balneoterapinin pozitif sonuçlarını etkileyen faktörlerdir

Balint G. J Rheumatol 1993; 20: 1623-5
Uygulama süresi ve zamanı
• Kaplıca tedavi süresinin ne kadar olacağı yönünde kesin bir yargı olmamakla birlikte kaplıca tedavi süresi en az 3 hafta olmalıdır
• Genellikle çalışmalarda tedavi süreleri 4 hafta olarak uygulanmaktadır
• Duruma göre bu süre 6 haftaya kadar çıkabilir
• Genellikle her gün veya günaşırı 1 banyo alınmalı zaman olarak da sabah 06 ve 10 saatleri arasında, kandaki kortizol düzeyinin en yüksek olduğu süre tercih edilmelidir
Konrad K. Ann Rheum Dis 1992; 51: 821-2
Smit TE. Aust J Physiotherpy 1991; 37: 229-34
Ataoglu S. Aktüel Tıp Dergisi 1997; 2(9): 579-80
Romatizmal Hastalıklarda Balneoterapinin temel yararları nelerdir?

• Ağrı şiddetinde azalma
• Kas spazmında azalma
• Yük taşıyan eklemlerdeki basınçta azalma
• Kalıcı şekil bozukluklarını önleme
• Egzersizleri daha kolay yapabilme
• Günlük yaşam aktivitelerinde artma
• Hastanın yaşam kalitesinde artma
• Analjezik ve nonsteroidal antienflamatuvar kullanımında azalma

Verhagen AP. J Rheumatol 1997; 24: 1964-71
Golland A. Physiotherapy 1981; 67: 258-62

Balneoterapinin avantajları
Kişi,
• Günlük iş ve aile yaşantısının yarattığı fiziksel ve ruhsal streslerden kurtulur
• Yaşadığı ve çalıştığı ortamlarda varolan ve hastalığı üzerinde olumsuz etki gösteren etkenlerden uzaklaşır
• Kaplıca yöresinin ve ikliminin olumlu ve yararlı faktörlerinin etkisi altındadır
• Günlük yaşantısını hastalığı ile uyumlu bir şekilde düzenleyip, sürdürebilir
• Hastalığı konusunda etkin bir sağlık eğitim programına katılabilir
• Rehabilitasyon veya korunma amaçlı programlara alınabilir

Balneoterapinin Kontrendikasyonları




• Akut enfeksiyöz hastalıklar
• Akut organ ve sistem yetmezlikleri
• Kanama ile seyreden hastalıklar
• Aktif onkolojik hastalıklar

Romatizmal Hastalıkların hangisinde ?

• Romatoloji biliminin kurulmasının balneoterapi ile birlikte başladığı söylenmektedir

Fam AG. J Rheumatol 1991; 18: 1775-77

• Artritlerin bütün türlerinde balneoterapi uygulanabilmesine rağmen yapılan araştırmalar en sık romatoid artrit, psöriatik artrit, ankilozan spondilit ve osteoartrittedir

Calin A. J Rheumatol 1988; 15: 733-4
Romatoid Artitte

• Romatoid artritte balneoterapinin etkinliği üzerine birkaç randomize kontrollü çalışma yapılmıştır

Sukenik S. Ann Rheum Dis 1990; 49: 99-102
Elkayam O. J Rheumatol 1991; 18: 1799-803
Sukenik S. Isr J Med Sci 1995; 31: 210-14
Hall J. Arthritis Care Res 1996; 9: 206-15
Franke A. Rheumatology (Oxford) 2000; 39: 894-902

• Son yıllarda yapılan ve Cochrane Databese’de yer alan sistematik bir derlemede romatoid artrit ve osteoartritte balneoterapinin kısmen faydalı olabileceği,
– Ancak çalışmalardaki metodolojik eksikliklerden dolayı balneoterapinin etkin olduğunu söylemenin imkansız olduğu belirtilmiştir

Verhagen AP.Cochrane Library, Oxford, Update Software, 2001
Romatoid Artritte


• Osteoartrozlu ve romatoid artritli hastalarda kaplıca tedavisi ile yapılan bir çalışmada:

– Romatoid artritli hastalarda tedavi tamamlandıktan bir ay sonra iyileşme gözlenmiş
– ancak bu iyileşme geçici olmuş ve sadece 4 hafta sürmüştür

Elkayam O. J Rheumatol 1991; 18: 1799-803

Aktif Enflamatuvar artritlerde

• Klasik bilgilerde aktif enflamatuvar romatizmal hastalıklarda balneoterapinin aktivasyonda artışa yol açtığı bu nedenle kontrendike olduğu bildirilmekte ise de bu veri iyi metodoloji ile yapılan kontrollü çalışmalarla tam doğrulanmamıştır

• Çoğu açık, kontrolsüz çalışmada ise balneoterapinin çok aktif romatoid artritli hastalarda bile alevlenmeye yol açmadığı bildirilmiştir
Ankilozan Spondilitte
• Romatizmal hastalıklardan kaplıcaya en iyi yanıt veren egzersiz ve hidroterapinin öneminin iyi bilindiği hastalık ankilozan spondilittir.
• Ankilozan spondilitte radyoaktif, kükürtlü, tuzlu sular kullanılır
• Balneoterapi AS’de
– Termal, termomekanik stimulasyon,
– Yumuşak doku fleksibilitesinde artma,
– Sıcak su içerisinde yüzme ve egzersiz
– Özellikle kükürtlü suların güvenli ve etkili bir tedavi olması,
– 10-20 dakikalık radyoaktif banyolardan alınan radon hücre düzeyinde DNA’nın stimüle olmasıyla etkisini göstermektedir.
Ankilozan Spondilitte

• Son yıllarda yapılan metodolojisi iyi tasarlanmış bilimsel açıdan gerekli kriterlere sahip bir çalışmada

– Ankilozan spondilitte balneoterapinin etkinliği açık olarak gösterilmiştir
– Bu çalışmada 2 grup alınmış ve bir gruba farklı 2 balneoterapi merkezinde 3 haftalık kaplıca tedavisi verilirken; diğer gruba evde istirahat, standart nonsteroid ilaç tedavisi ve haftalık grup fizik tedavisine devam etmesi önerilmiştir
– Sonuçta her iki grupta 9 ay süreyle fonksiyonlarda, ağrıda, global değerlendirmede ve sabah tutukluğunda belirgin düzelme tespit edilmiştir

van Tubergen A. Arthritis Rheum 2001; 45: 430-8
Fibromyaljide


Fibromyaljili hastalar üzerinde yapılan çalışmalarda da olumlu sonuçlar bildirilmiştir

Yurtkuran M. Phys Rehab Kur Med 1996; 6: 109-12
Buskila D. Rheumatol Int 2001; 20: 105-8
Balneoterapinin Etkinliği ve Bilimsellik
• Romatizmal hastalıklarda balneoterapinin etkinliği üzerine gerek yurtdışında gerekse yurt içinde birçok çalışma olmasına rağmen etkinliği bilimsel anlamda net olarak ortaya konulamamıştır
• Bu durum şu sebeplerle ilişkili olabilir:
– Tedavinin ülkelere ve merkezlere göre teknik uygulama farklılıklarının olması
– Bilimsellikten ziyade geleneksel kaplıca yöntemlerinin kullanılması
– Tıp Fakültelerinde ortak Balneoterapi disiplininin olmaması
– Çalışma planlamasında randomizasyon ve körleme güçlüğü
– Etkinliği değerlendirebilmek için klinik sonuçların (outcomes) standardize edilmemiş olması


Sonuç

• Özellikle artritli hastaların tedavisinde en eski tedavi formları olmalarına ve günümüzde de yaygın olarak kullanılmalarına karşın gerek balneoterapi gerekse hidroterapinin etkinlikleri üzerine yapılan klinik çalışmaların yeterli nicelik ve nitelikte olduğunu söylemek zordur

Schmidt KL. Rheumatol Europe 1995; 24: 136-140
Helliwell PS. R Soc Hlth J 1989; 109: 3-7
Hurley MV. Br J Rheumatol 1994; 33: 102.
Balint G, Rheumatol Europe 1995; 24: 149-52
Reilly KA. Rheumatology (Oxford) 2001; 40(1): 4-6
Sonuç

• Balneoterapinin ağrı giderici ve hastaların
kendilerini iyi hissetmelerine yol açıcı etkisi genellikle kabul görmesine karşın, değişik hastalıklarda etkinliğini kanıtlayan klinik kontrollü ve randomize çalışmaların azlığı ve metodolojik yetersizlikleri balneoterapi ile ilgili şüpheci ve önyargılı yaklaşımları beslemektedir

Fam AG. J Rheumatol 1991; 18: 1775-77
Verhagen AP. J Rheumatol 1997; 24: 1964-71
Hildebrnadt G. Hokkaido University School of Medicine, Sapporo, 1995; s:11-23
Jacobs JW. Ned Tijdschr Geneeskd 1991; 135 (8): 317-22
Behrend T. Rheumatol Rehabil 1979 (suppl): 86-87
Gordon EE. Arch Phys Med Rehabil 1988; 69: 239
Kolarz G. Rheumatol Europe 1995; 24: 144-146
Sonuç


• Ancak, yapılan çalışmaların büyük çoğunluğunda bildirilen olumlu sonuç ve bulguların gözardı edilmesi de doğru bir yaklaşım değildir

Schmidt KL. Rheumatol Europe 1995; 24: 136-140
Fam AG. J Rheumatol 1991; 18: 1775-77
Verhagen AP. J Rheumatol 1997; 24: 1964-71
Behrend T. Rheumatol Rehabil 1979 (suppl): 86-87
Gordon EE. Arch Phys Med Rehabil 1988; 69: 239
Kolarz G. Rheumatol Europe 1995; 24: 144-146
Balint G. Br J Rheumatol 1995; 34: 283-84
Sonuç

• Ülkemizde 1500’ün üzerinde termal kaynaklar olduğu gerçeği ve yapılan bilimsel çalışmaların sayı ve kalitesi göz önüne alındığında; metodolojisi iyi planlanmış, çalışmaya alınma ve dışlanma kriterleri iyi belirlenmiş, randomize ve kör çalışmalara ihtiyaç olduğu açık bir gerçektir

• Bu yüzden balneoterapi genç araştırmacılar için önemli ve verimli bir çalışma alanı oluşturmaktadır

• Ayrıca yapılan kaliteli çalışmalarla hem bilime hem de son yılların popüler alanlarından biri olan sağlık turizmi açısından ülkemizin tanıtımına katkıda bulunacaktır

Devamını Oku......

Fizik Tedavi Kaynakları


Devamını Oku......

Eklem Romatizması ve Fizik Tedavi


Akut Eklem Romatizması A grubu beta hemolitik streptokoklarla ilişkili olarak gelişen inmünolojik bir reaksiyon sonucunda temel olarak eklemler, kalp, damarsal yapılar, deri ve sinir sistemini etkileyen akut sitemik inflamatuar bir hastalıktır

Akut Eklem Romatizması romatizmal kalp hastalığı gibi önemli komplikasyonu nedeniyle gelişmekte olan ülkelerde hala önemini korumaktadır

EPİDEMİYOLOJİ
İnsidansi 5/100.000 ile 815/100.000 arasındadır
Sosyoekonomik düzeyi düşük ve kalabalık aile yapısı sıklığı arttırır
En sık 5-9 yaş arası çoçuklarda rastlanmakla beraber az oranda erişkinlerdede görülür
Hastalığın tekrarlama riski önceden Akut Eklem Romatizması geçirenlerde daha fazladır
Hastalığın epidemiyolojisinde çevresel ve genetik faktörlerin rolü olduğuna inanılıyor


ETİYOLOJİ
Hastalık A grubu beta hemolitik streptokoklara baglı olarak gelişen boğaz enfeksiyonları sonucu oluşmaktadır
Enfeksiyon odağının mutlak boğaz olması gerekir
Streptokokların etken olduğu pyodermi ve impetigo sonrası Akut Eklem Romatizması görülmez
Streptokoksik bogaz enfeksiyonları geçirenlerin %3 de tablo gelişir
Özellikle M18A gruba Streptokoklar Akut Eklem Romatizması gelişiminde suçlanmışlardır

A gruba sreptokokların bir çok türü olup protein yapılarındaki değişiklikler Akut Eklem Romatizması gelişiminde belirleyici rol oynarlar
Akut Eklem Romatizması patogenezinde TNF alfa, İL-8, İL-6, serum neo protein, sTNFR, sIL-2R düzeylerinde yükselme, miyozin ve kardiyak proteinlere karşı IgG spesifik yanıtta artış vardır
HLA-10, HLA-B35 vd HLADR4 doku grubu antijenleri Akut Eklem Romatizması li hastalarda belirgin oranda yüksek bulunmuştur
PATALOJİ VE İNMÜNO PATALOJİ
A grubu streptokokların antijenik özellikte taşımakta olan ve değişik dokularda çapraz reaksiyon verebilen bir çok bileşeni vardır
Streptokok mebranı gliko proteinle veya karbonhidrat bileşenleri hem hücresel hemde humoral inmünite ile doku hasarına neden olur
Miyokart hücrelerinde sarkoplazmik mebran ve kapakcıklardaki bağ dokusu tutulumu ile pankardit, beyinde nükleus kaudatusun tutulması ile kore oluşabilir

Bu patolojik sekellerin gelişiminde 2 mekanizma ileri sürülmektedir
1)A gruba streptokokların salgıladığı ekstra sellüler toksinin miyokart kalp kapakçıkları, sinovya beyin gibi hedef dokular üzerindeki toksik etkisi
2)İnsan dokularında normal olmayan immun yanıt gelişmesi

A gruba beta hemolitik streptokokların hücre duvarında bulunan grup spesifik poli sakkaritler antijenik olarak kalp kapakçıklarındaki glikoproteinlerle benzer yapıdadır
Kronik romatizmal kalp hastalığı geçirenlerde poli sakkaritlere karşı oluşan antikorlar etkinliklerini uzun süre devam ettirir
Sarkolema mebranına karşı gelişen antikorlarında miyokardit gelişiminde rolü vardır


A gruba steptokokların Mproteini ile insan dokusu arasında çapraz reaksiyon vardır
Mproteini insandaki bazı dokularla aynı aminoasit dizisini içermektedir

Akut Eklem Romatizması de kalp katmanlarında hastalık için patognomonik olan Aschoff cisimleri görülür
Bunlar histopatolojik olarak fibrinoid nekrotik doku içeren dissemine, fokal inflamatuar lezyonlardır

Akut Eklem Romatizması de görülen artritin özelliği sinovyal hipertirofi, kemik erezyonu yada kıkırdak kaybı gibi patolojilerin gelişmemesidir
KLİNİK BULGULAR VE TANI
Akut Eklem Romatizması in dogal seyri streptokoksik faranjit ile başlar
İnfeksiyondan sonra semtomların başlaması için geçen süre 2 yada 3 hafta olup ortalama 18 gündür
Hastalığa özgü tanı koydurucu bir bulgu yada labaratuar testi bulunmamaktadır

Tanı kriteri olarak modifiye Jones kriterleri kullanılmaktadır

Sadece eklam tutulumu olan hastalarda 1 ay yada daha kısa bir süre içinde iyileşme olurken kardit olgularında hastalık süresi 6 aya kadar uzayabilir
Tekrar yeni atak geçiren hastalarda klinik daha atipiktir ve tüm klinik bulgular bir arada görülmeyebilir

KARDİT
Akut Eklem Romatizması in en önemli ve kronikleşebilen tek komplikasyonudur
Akut dönemde perikard, epikard, miyokard ve endokardın beraber tutulduğu pankardit şeklindedir
Klinik olarak önceden olmayan üfürüm varlığı radyolojide kalpte büyüme KKY bulgular perikardiyal sürtünme sesi yada efüzyon varlığı ile konur
En sık mitral kapak daha az olarak aort tutulur
Akut dönemde kapakçıklarda yetmezlik kronik dönemde ise skar dokusu gelişmesi nedeniyle balık ağzı görünümü ve stenoz görülür
ARTRİT
Akut Eklem Romatizması de en sık görülen semptom olup çocukların %46-65’inde bulunur
Semptomlar poliartritik, asimetrik ve gezici tarzdadır
Tutulan eklemde aşırı hassasiyet olup eklem üzerinde şişlik, ısı artışı ve kızarıklık izlenir
Eklam agrısı ınflamasyona göre beklenenden daha şiddetlidir
İlk tutulan eklemde semptomlar kaybolurken diğer eklemde şikayetler başlar
Akut Eklem Romatizması de bir eklem tututlumu 1-2 haftayı geçmez
Bu süre uzarsa çocukluk çagının diger romatizmal hastalıkları tanıda düşünülmelidir


En çok tutulan eklemler diz ayak bileği dirsek ve el bileğidir
Asprin tedavisine çok iyi yanıt alınır, 12-24 saat içinde semptomlar geriler
Eklem tutulumu ne kadar şiddetli ise kalp tutulumu o kadar hafif olur


Akut dönemde eklem sıvısı aspire edilirse inflamasyonla uyumlu bulgular görülür
PMNL de hafif artış (ortalama 26.000/mm3)
Kompleman ölçümlerinde C1q, C3,C4 düzeyleri orta derecede aktive olur
Sinovyal sıvı analizinde hastalığa özgü bir bulgu yoktur

KORE
Sydenham kore esktremitelerin, yüz ve gövdenin istemsiz, amaçsız ve düzensiz hareketleridir
Steptokoksik faranjit ile semptomların gelişimi arasında uzun bir periyot vardır
Akut Eklem Romatizması gelişen çocukların %10 da kore gelişir
En sık 10 12 yaş kız çocuklarında görülür
İlk belirti el yazısında yada düğme ilikleme gibi el becerilerinde bozukluktur
Yürüme bozukluğu, dizartri, güçsüzlük ve emosyonel labilite diğer belirtilerdir
Kore Akut Eklem Romatizması tanısını tek başına koydurur
Kore geçiren hastalarda kardit oranı daha düşüktür
ERİTEMA MARGİNATUM
Akut Eklem Romatizması de %1 oranında görülür ve hastalığa özgüdür
Makuler, ortası soluk kenarları dalgalı ve sirsine kaşıntılı olmayan bir cild lezyonudur
En çok ekstremitelerin proksimalinde ve gövdede rastlanır ve çok sayıda olur
Lezyonlar saatler içinde oluşabilir ve kaybolabilir
Sadece karditli hastalarda ortaya çıkar

SUBKUTAN NODÜLLER
Akut Eklem Romatizması de çok sık rastlanan bir bulgu degildir
Görülme sıklıgı %1-34 arasıdır
Ekstremitelerin ekstansör yüzlerinde, kemik yüzeyler üzerinde ve tendon bileşkelerinde görülür
Çoğunlukla aktif karditli hastalarda görülür

MİNOR KRİTERLER
Tani için özgün degildir
Artralji, ısı artışı, kızarıklık hassasiyet olmaksızın eklem agrısı vardır
Çocukluk çagındaki trama yada büyüme ağrılarından ayrılmalıdır
Asprin ve diger NSAİ lere çok iyi yanıt verir
Akut Eklem Romatizması de ateş genelde hafif derecede olur
ESR, CRP artışı minör kriterdir ve daha çok antiinflamatuar tedavi etkinliğinin takibinde önemlidir
Hastaların %28-40 da EKG de PR aralığında uzama görülür


Hastaların %80’ninde ASO düzeylerinde yükselme olur
Antideoksiribonükleaz B (AntiDNA ase B) ve hyalüronidaz (AH) gibi antikorlarda dikkate alınırsa bunlardan birinin yüksek blunma oranı %95’e çıkar

AYIRICI TANI
Akut Eklem Romatizması de hastalıga özgü klinik ve labaratuar bulgusu yoktur
Akut dönemde jüvenül kronik artrıt ve diger kollojen doku hastalıkları ile karışabilir
JKA da eklem tutulumu kronik özellikte ve deformitelere neden olabilir
RA ra aspirine yanıt iyi değildir

Akut Eklem Romatizması ile diger karışabilecek hastalık enfektif endokardittir
Akut Eklem Romatizması li hastalar antibiyotik profilaksisi altında oldugundan kan kültürleri negatif çıkacagında tanıda karışıklığa neden olabilirler


Viral hepatitin prodromal döneminde poliartralji ve poli artrit görülebilir
Penisilin ile faranjit tedavisinden sonra meydana gelen ateş ve poli artrit serum hastalığına benzer ve klinik tablo ile karışır
Eğer ürtikel ve anjionöritik ödem varsa serum hastalığı lehinedir
Romatizmal kardit tek başına görüldüğünde viral karditten ayırt edilmelidir

LABARATUAR
Akut Eklem Romatizması için tek başına tanı koydurucu laboratuar bulgusu yoktur
Geçirilmiş infeksiyon bulguları kültürde mikro ordanizmanın üretilmesi veya A grubu steptokoklara karşı gelişmiş inmün yanıtın ortaya konmasıyla oluşur
Akut Eklem Romatizması düşünülen hastada antibiyotik tedavisine başlamadan önce boğaz kültürü alınmalıdır


En çok kullanılan ASO testidir
ASO infeksiyondan 3-6 hafta sonra yükselmeye başlar
ASO titresindeki artış anlamlıdır
EKG de PR uzaması, nadirende 2 ve 3 derece blok görülebilir
Dopler ekokardiyografi kardit tanısında çok önemlidir

Devamını Oku......

Fizik Tedavi de Kaplıca Tedavisi (Balneoterapi)


Balneoterapi doğal enerji kaynaklarından sıcak maden suyu, gaz ve çamur ile yapılan bir tedavi yöntemidir
Balneoterapinin bir komponenti olan hidroterapide suyun fiziksel özellikleri ön plandayken balneoterapide kimyasal içeriğide önemli rol oynar
Balneoterapinin tarihi M.Ö. devirlere uzanır
Mısır ve Madagaskarda sıcak suların din ve sağlık amacıyla kullanıldığı Tevratta yazılıdır
Etiler ve Friklere ait kalıntılar da Anadolu daki kaplıca örnekleridir
Kaplıca tedavisinde ilk bilimsel görüşü Yunanlılar kazandırmıştır
Hipokrattes De Natura Hominis adlı kitabında doğal kaynaklarla ilgili tedavinin esasını açıklamıştır


1938 yılında İslanbul Üniversitesi bünyesinde kurulan Hidroklimatoloji kürsüsü kaplıca hekimliğinin Türkiyedeki temelini oluşturmuştur.
Bu birim 1975 yılında Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji adını almış ve 1983 yılında A.D. olmuştur.
Balneoterapi uygulamaları içine;
Termal banyo uygulamaları,
doğal mineralli sularla yapılan içme kürleri,
inhelasyon uygulamaları ve gazlar girer


Balneoterapinin çeşitli hastalıklarda endikasyon ve kontraendikasyonlarını inceleyen bilim dalına balneoloji adı verilir
Balneoloji banyoların bilimi anlamına gelmektedir

Banyo vücudun tamamının veya bir kısmının fiziksel yada kimyasal etki altına tutulmasıdır
Kısaca balneoterapi doğal kaynakların tedavi amacıyla kullanımıdır
Balneoterapi kür tarzında yapılır

Kaplıca tedavisi ise doğal balneolojik etkenlerin bulunduğu yerlerde yapılan balneoterapi uygulamalarıdır.
Kaplıca kürlerinde hastalar yaşadıkları yerlerdeki olumsuz fiziksel, kimyasal ve psikososyal faktörlerden uzaklaşarak kaplıca yöresinin doğal koşullarının etkisi altında kalırlar.
Kür merkezlerinde hastaların hastalıklarıyla ilgili eğitimi ve iyileşmeleri yönünde motivasyonla elde edilen psikolojik bir etki de sözkonusudur
Kaplıca kürleri hastalara ve hastalığa göre palnlanır ve genellikle diğer tedavi yöntemleriyle kombine edilirler

Kaplıca tedavisi bir klinikte yatırılarak kapalı kür yada stasyoner kür, bir otel yada pansiyonda konaklayarak hekim kontrolünde açık kür yada serbest kür şeklinde uygulanır
DOĞAL KAYNAKLAR
Termomineral sular içlerinde katyon olarak Na, Ca, Mg ve anyon olarak SO4, HCO3 ve Cl içerirler
Doğal mineralli bir suda %20 minimolün üzerinde bulunan anyon ve katyonlar o suya adını verir
Doğal sıcaklıkları 20 derecenin üzerinde olan sulara termal sular denir
Doğal sıcaklıkları 20 derecenin üzerinde ancak toplam mineral içeriği 1gr/lt’nin altında olan sulara akrotermal sular denir
Çözünmüş olarak 1 gr/lt.’nin üzerinde mineral içerenlere mineralli su yada maden suyu denir
Mineralli su aynı zamanda termal özellikler de taşıyorsa termomineral su adını alır ve içerdiği minerale göre isimlenidirilir
Birden fazla mineral içeiriyorsa karışık termomineral sulardan bahsedilir
Termal özelliği olmayan ve mineral içeriği 1 gr/lt’nin altında olan ancak tedavi edici özelliği olan sulara ise akratopegal sular denir.
PELOİDLER ( Doğal Çamurlar )
Çamur banyoları yada çamur paketleri şeklinde uygulanır
Su içerebilir veya kuru olabilir
Genellikle termomineral sularla karıştırılarak uygulanırlar
Yüksek su bağlama kapasiteleri olan asit Ph daki peloidlere turba adı verilir
Çeşitli boya maddeleri, humik asitler ve rezorbe olabilen östrojen benzeri maddeler içerirler
Ek olarak bataklar deniz ve delta balçıkları ve topraklar da peloidler gurubuna girer
DOĞAL GAZLAR
Doğrudan gaz halinde yada termomineral suların içinde çözülmüş olarak yeryüzüne çıkarlar
En çok CO2 gazı kaynakları bulunur
Bu gurup içinde kükürt ve azot gazı kaynakları ve radyoaktif radon gazı kaynakları da sayılabilir
BALNEOTERAPİ YÖNTEMLERİ
1-Banyo Uygulamaları
2-Gaz Bnyoları
3- İçme Kürleri
4-Tazyikli Duşlar
5-İnhalasyon Kürleri
6-Peloid Uygulamalrı
7-Mukoza ve Yıkama Duşları
Banyo Uygulamaları
Değişik ısı sıcaklıklarında tüm vücut immersiyonu yada bölgesel (extremite banyoları, yarım vücut banyosu, oturma banyoları gibi) uygulamalar olabilir
Banyo uygulamaları genellikle seri halinde tekrarlayan immersiyonlar şeklinde uygulanır
Her banyo 20-40 dakikalık süreleri kapsar
Haftada birkaç kez uygulanmak üzere her kürde 15-20 seans uygulama yapılır
Balneoterapini Etki Mekanizması
1- Özel Etki:
Fiziksel ve kimyasal olmak üzere iki gurupta ele alınır
A-FİZİKSEL ETKİ
Hidrostatik Basınç Etkisi:
Ortaya çıkan net etki venöz basınç dönüş artışı şeklindedir.
Havayla dolu boşlukların volümleri azalır.
Diafragma yukarıya kalkar.
İntratorasik basınç artar.
Akciğerde vazal bölge dolaşımı, apikal bölge kanlanması artar, venöz dönüş kolaylaşır.
RV basınç artışına bağlı olarak kalpte yüklenme oluşabilir ve MS gibi durumlarda pulmoner ödem provake olabilir.
Suyun kaldırma kuvvetinin etkisi (bouyancy)
Net etki cisimlerde ağırlık kaybı şeklinde olur
Mineral banyosunda önemli derecede ağırlık azalması sağlanır
Vücudun su içinde hareketi kolaylaşır, hareket için gerekli kas gücü azalır

Balneoterapi ankilozun önlenmesi, dejeneratif eklem hastalıkları, muskuler atrofiler, paralizilerde, ameliyat sonrasında egzersiz için ağırlıksız uygun bir ortam sağlar
Sıcaklığın Etkisi (Termal enerji transferi)
Su sıcaklığı iletmede havaya göre çok daha iyi bir ortamdır
Girdap banyoları gibi suyun hareketli olması durumunda ısı transferi daha da artar

İnsan organizması iç ortam sıcaklığını korumak için radyasyon, kondüksiyon, konveksiyon ve evoporasyon yollarını kullanır
Kaplıca ortamında kondüksiyon yoluyla ısı kazanılır
Vücut ısısındaki her derece yükselme için kalp hızı 15,3 atım, 37 derece üzerindeki her derece için 8-10 atım artış olur
Arteriyal kan basıncı hafif yükselir, sonra giderek düşer
Banyo uygulamaları suyun ısısna göre sınıflanabilir:
Hipotermal banyo 33 derece altındaki sıcaklıkları kapsar
İzotermal banyo 34 derece ile 35 derece arasındaki sıcaklıkları kapsar ve vücut ısısnda belirli bir artışa yol açmaz
36-40 derece sıcaklıklar arasındaki banyolar termal, 40-45 derece arası ise hipertermal olarak kabul edilir
Hipertermal sularla tüm vücut immersiyonu daha çok bölgesel uygulamalar şeklinde tercih edilir
İzotermal ve hipotermal banyolarda mekanik ve kimyasal etkiler, termal ve hipertermal uygulamalarda ise termik etki ön plandadır
B-KİMYASAL ETKİ
Kaplıca sularındaki CO2, sülfür, sülfit, radyum, radon, Fe, I ve Br hem cilt hem de solunum yoluyla vücuda girebilir
Na, Ca, HCO3, sülfat, Cl, Zn, St ve yitriyum ise sadece ciltten girebilir
Ciltte girişin en yoğun oladuğu yerler kıl kökleri ve ter bezleri ağızlarıdır
Deri su içinde belli sürede maksimum su absorbe eder
Difüzyon banyo süresiyle doğru orantılıdır
Banyonun yinelenmesiyle difüzyon azalır
Penetre olan bileşikler kan veya lenf yoluyla hızla yayılır ve asıl organ ve dokularda konsantre olurlar
Örneğin iyot trioid bezini kalsiyum kemikleri, sülfür konnektif dokuyu etkiler
Sülfür polisakarit yapımında kullanılarak endotel ve kartilajda dejenerasyona neden olabilir
Hyalüronidazı inhibe eder, antiallerjik etkisi vardır

• Minerallerin her iki yönde deriden geçişi sözkonusudur.
• Özellikle hipotermal sularda Na, K, Cl, SO4 ve Fe organizma dışına difüze olabilir.
• Kantitatif olarak deri içine SO4 iyodid, elementer iyod ve sülfit girebilir.

Yağda eridiği için CO2 cilt altı yağ tabakasından vücuda girer
Cilt seviyesinde termoresptörlerin duyarlılğı değişir
Kalp hızı azalır, sistolde kan basıncı düşer
Ventilasyon total volümü artar
Alveolar CO2 konsantrasyonu artar
Ciltte belirgin bir pembelik oluşur
2)Genel Etki
Balneoterapi sonunda bütünsel bir etki ortaya çıkar
Balneoterapi daha çok stimulasyon ilkesini ve bir tür egzersiz ile tedaviyi kullanır


Blneoterapi sırasında organizma bir stres ve uyarılma halindedir
En temel uyaran termal etkidir
Bu uyarı hipotalamik nöronların stimulasyonu ve limbik sistem aktivasyonuna neden olur
Hipotalamustan CRH salınımı artar ve ACTH normalin 20 katına kadar artar
Balmeoterapinim Sistemlere Etkisi
1)Kardiyovasküler Sistem
Hidrostatik basınç etkisiyle venöz dönüş artar ve sağ kalbe dönen kan miktarı artar
Santral venöz basınç artar
Boyun venlerinde dolgunluk oluşur
RV basıncı artar ve pulmoner kan akımı artar.
Pulmoner arter basıncı artar.
Kardiyak atım hacmi artar.
Serin sularda yapılan banyolarda vagal aktivite artar (Dalma refleksi)
Kalp hızında %15’lik bir azalma izlenir
Sıcak sularda ise kalp hızı artar


Isının bir diğer etkisi periferik dolaşım sisteminde vazodilatasyondur
Isı ile periferik direnç düşer
Suda kalma süresi uzadıkça hipotansiyon gelişebilir



CO2’li sular da periferik vazodilatsayona neden olurlar
Artmış venöz dönüş OSS uyararak periferik vazodilatasyona neden olur
SOLUNUM SİSTEMİ
Hidrostatik basınç artışı göğüs kafesine external çevresel bir kuvvet uygular
FRC, VC, TLC, İRV ve göğüs duvarının kompliansı azalır
Havayolu direnci artar, hava giriş çıkış süreleri uzar
TV artar
Solunum hızlanır ve solunum işi artar
İnspirasyon güçleşir, expiirasyon kolaylaşır
KAS İSKELET SİSTEMİ
Kas dokusundaki kan akımı normalin ikibuçuk katına kadar artar
Kastaki oksijen konsantrasyonu artar, başta laktik asit olmak üzere metabolik artıkların uzaklaştırılması kolaylaşır
Distalde ödemin çözülmesi de toksik metabolikleri uzaklaştırır
Yüzeyel ağrı reseptörleri etkilenerek ağrı eşiği yükselir


Suyun kaldırma kuvvetine bağlı olarak vücut bölümleri daha iyi pozisyonlanır ve hareket ettirlir
Özellikle paralitik yada artiritik durumlarda önemlidir



Isı etkisiyle kollojen dokunun elastikiyetinde artış olur
Su viskozitesi harekete direnç oluşturarak aktif yardımlı egsersiz uygulamaları için uygun bir ortam yaratır

İmmersiyon etkisiyle muskuler relaksasyon sağlanır
Böylece extremite pozisyonlanması ve hareketi kolaylaşır
Tonus değişikikleri, pozisyon duyusu, persepsiyon, propriosepsiyonda değişiklikler izlenir
RENAL ETKİ
Santral hipervolemi ve kardiyak output artışı renal fonksiyonları etkiler
Banyo Diürezi
İdrar atılım ve idrar Na atılımında artış izlenir
Serbest su kliresni ve ozmotik klirens artar
PAH, İnülin ve kretin klirensleri pek etkilenmez
Atrial ve pulmoner arter basıncı artar
Baroreseptörler uyarılarak renal arter ve glomerüler aparata giden sempatik aktivite baskılanır
Bunun sonucu olarak idrar hacmi artar ve diüretik etki oluşur


Renal PG sentezi artar
Plazma renin aktivitesi düşer
Aldosteron %80’ e kadar azalır
İdrar Na atılımında %200-300 civarı artış olur
Tubuler Na geri emilimi azalır
Bu etkiden sorumlu mekanizma ANF’ dir
Vücut immersiyonu ile ANF düzeyleri 2 kat artar
Deri ve Mukozalar
Deri kimyasal etmenlerden ilk etkilenen dokudur
Deri ve mukoza kimyasal maddelerin vücuda alınması yada depolanmasından sorumludur
Hematolojik Etkiler
Hidrostatik basınç artışı sonucu venöz dönüş artar
Ekstravasküler sıvı azalır
İntravasküler sıvı artar
Hemodilüsyon meydana gelir
Plazma kan viskozitesi, Hb ve Hct artar
Balneoterapinin Endikasyon ve Kontrendikasyonları

Balneoterapi lokomotor sistem hastalıklarında ideal bir tedavi yöntemidir
Balneoterapi egzersiz yoluyla organik fonksiyonların düzenlenmek istendiği durumlarda çok elverişlidir
Uygulama Alanları
• Kas iskelet sistemi hastalıkları
• Solunum sistemi hastalıkları
• Metabolik hastalıklar
• Üriner sistem hastalıkları
• Jinekolojik hastalıklar
• Dermatolojik hastalıklar
• Nörolojik sorunların rehabilitasyonu
• Posttravmatik yada postoperatif durumlar
Mutlak kontendikasyonlar
• Tüm akut areşli iltihabi durumlar ve kronik infeksiyonlar
• Kronik progresif hastaliklar, neoplastik hastalıklar
• Dekompanse organ yetmezlikleri
• Akut kanamalar ve kanama riski olan durumlar
• Akut obstrüksiyonlar (üriner, interstisyel, bilier gibi)

Göreceli kontrendikasyonlar
• Labil HT
• MI sekelleri
• Kompanse kalp hastalıkları
• Buerger hastalığı
• Varisler
• Ven trombozları
• Erişkin tip diabet
• Anemi
• Gebelik
• Kognitif fonksiyon bozuklukları
• Menapoz
• Geriatri
• Flebitler

Romatizmal Hastalıklarda Balneoterapi
Lokomotor sistem eksternal uygulamalara en iyi yanıt veren sistemdir
• Romatizmal hastalıklarda balneoterapinin etkileri;
• Ağrının azaltılması
• Egzersiz
• Deformitelerin önlenmesi
• Hastanın iyilik halinin ve yaşam kalitesinin artırılması olarak sayılabilir


Günlük yaşam stresinden uzaklaşmak ve pskojenik destek ağrı oluşum mekanizmasından birini ortadan kaldırır
Fibromyalji gibi hastalıklar balneoterapi için sıklkla başvuran hasta gurubunu oluşturur
Balneoterapi hem spazmı çözerek hemde ağrı eşiğini artırarak ve analjezik etki ile ağrı- kas spazmı- ağrı kısır döngüsünü kırabilir
Etyolojiik faktörlerden stresi ortadan kaldırır
Patogenezde yer alan anoksi de periferik dolaşımdaki artışa bağlı olarak azalır

Enflamatuar romatizmal hastalıklar içinde kaplıca tedavisine en çok başvuran olgular seronegatif spondiloartropatiler, özellikle de ankilozan spondilittir
Kaplıca kürleri suyyun göğüs kafesinde oluşturduğu hidrostatik basınç ile solunum egzersizi sağlar
Kaldırma gücü ve termal uyaran ile paraspinal kas tonusu azalarak omurga hareketleri kolaylaşır, egzersize olanak sağlanır

Devamını Oku......

ROMATOİD ARTRİTTE KLİNİK ve TANI


ROMATOİD ARTRİTTE KLİNİK ve TANI
DR. LÜTFİYE AYTÜRE

RA halen sebebi tam olarak bilinmeyen,sinovyal dokunun inflamasyonu ile seyreden kronik bir hastalıktır.
Kadınlarda erkeklere göre iki kat daha fazla görülür.
Hastalığın en belirgin klinik bulgusu perifer eklemlerde meydana getirdiği kronik, simetrik ve eroziv özellikteki artrittir.
RA nın beklenen yaşam süresini 3-8 yıl azalttığı bilinmektedir.


RA tanısı halen klinik olarak konulan bir hastalıktır.
Klinik tanı kriterleri 1987 yılında Amerikan Romatizma Derneği ARA tarafından belirlenmiştir.
Bu kriterlerin kullanılmasıyla RA tanısında 90 sensitivite, 89 oranında spesifite sağlanabilir.

RA yı erken dönemde teşhis etmek önemlidir.
Hastalığın ilk bulguları halsizlik,yorgunluk, kilo kaybı, subfebril ateş gibi genel sistemik bulgulardır.
Myalji, sabah tutukluğu, depresyon ile giden prodromal dönem haftalar, ayllarca sürebilir.
60 yaş üzeri başlayan RA tablosu büyük eklemlerin asimetrik ve ani tutulumuyla seyreder.
Yaşlı başlangıçlı RA tablosunda kadın/ erkek oranı eşitlenmiştir.

% 8-15 olguda akut başlangıç görülür.
Sinsi başlangıçlı tipe oranla daha az simetrik tutulum görülür
Seyrek olarak akut monoartiküler başlangıç görülebilir.
Dizde, omuzda yada kalça ekleminde gürültülü bir artrit vardr.
Zamanla poliartiküler tutulum ortaya çıkar.

Farklı başlangıçlı bir form adult başlayan Still hastalığıdır.
Genellikle 3 ve 4. dekada görülür.
Çoğu hastada ateş vardır.
Kadınlarda daha sık görülür.
RF ve ANA (-) dir.
Subkutan nodüller görülmez.
Servikal omurga tutulumu vardır.





Bir diğer akut başlangıçlı tablo palindromik romatizmadır.
Eklmlerde birkaç saat ile birkaç gün devam eden, spontan gerileyen ve iz bırakmayan artritle karakterizedir.
Bu olguların en az 1/3 ü RA ya dönüşür.

Geç başlangıçlı hastalık;
60 yaş üstünde genellikle erkeklerde görülen bir tablodur.
RRF pozitivite oranı düşüktür.
Başlangıç yavaştır fakat tutukluk fonksiyon kaybına neden olacak kadar belirgindir.
NSAI etkili değildir.
Düşük doz kortikosteroid yararlı olur.
Klinik Seyir
Klinik seyir hafif veya şiddetli olabilir.
Kısa aktif kinik ataklar, uzun progresif ataklar şeklinde seyredebilir.
Tekrar eden aktivite atakları nedeni ile hastanın GYA ve fonksiyonel kapasitesinde azalma meydana gelir.
RA hastalığın klinik aktivitesine göre erken, ilerleyici ve geç hastalık olarak sınıflandırılır.

Erken Hastalık
Henüz eklem hasarına bağlı klinik bulgular yoktur ve Radyolojik olarak kemik erozyonları ve Kartilaj kaybı yoktur.
Hastalığı bu evrede yakalamak önemlidir çünkü erken evrede inflamasyon yoğundur.
Kemik erozyon oluşum hızı fazladır.
Remisyon bu dönemde daha çok oluşur.
Hastaların bir kısmı bu evrede kalır.

Erken evrede prognozun kötü olduğunu ve agresif tedavi başlatılması gereken kriterler

Kontrol edilemeyen inatçı poliartrit
Yüksek titrede RF pozitifliği
İmmun kompleks varlığı
Yüksek riskli HLA allellerinin varlığı
Ekstra artiküler bulguların varlığı
İlerleyici Hastalık
Tedaviye rağmen hastalık aktivitesi devam eder.
Radyolojik olarak yaygın kemik erozyonları vardır.
Sonuç desturktif, sakatlık gelişen tablodur.
Geç Hastalık
Kesin eklem hasarının oluştuğu ve bazı kompikasyonların eşlik ettiği evredir.
Hastalar supresif ilaç tedavisine dirençlidirler.


RA da değişik başlangıç modaliteleri içinde klinik açıdan en önemli olan sinsi, yavaş başlayan tipidir.
Tablo netleşmediği için tanı koymak güçtür.
Bu yavaş gelişim sürecinde ekleme spesifik hafıza kaydı yapılmış, eğitilmiş lenfositler çok daha fazla yayılma olanağı bulurlar.
Böylece hastalığın kronikleşmesinde büyük rol oynarlar.


Hastalığın tanımlanmasında ve sınıflandırılmasında 1987’ de düzenlenmiş ARA ( American Rheumatism Association) kriterleri kullanılmaktadır.
1987 ARA Kriterleri
Eklemlerde maksimal rahatlama olana kadar en az 1 saat süren sabah tutkluğu
En az üç yada daha fazla eklemde doktor tarafından gözlenen yumuşak doku şişliği.
PIF, MCF ve bilek eklemlerinin şişliği
Simetrik şişme
Romatoid nodüller
RF pozitifliği
Radyolojik Erozyonlar ve/veya el ve/veya bilek eklemlerinde periartiküler osteopeni.

İlk dört kriter en az altı haftadır mevcut olmalıdır.
Dört veya dörtten fazla kriterin varlığında RA tanısı konur.

Eklem Bulguları
Eklemlerde inflamasyonun üç kardinal bulgusu (ısı artışı, hassasiyet, şişlik) bulunurken kızarıklık bulunmaz.
Kızarıklık varsa SA den veya eşlik eden GUT artritinden şüphe edilmelidir.
İnflamasyon eklemde ağrıya, tutukluğa ve hareket kısıtlanmasına neden olur.
Eklem çevresi yumuşak doku şişmeleri olabilir (Tensinovit, bursit)
Çevre kaslarda zayıflık, artrofiler, tendon gevşemeleri meydana gelir.
El, bilek, ayak eklemleri ve dizler en sık tutulan eklemlerdir.
Eller
MKF ve PIF eklemlerinde lokal simetrik şişlikler ortaya çıkar.
MKF eklemde volar subluksasyon ve ulnar deviasyon karakteristiktir.
Ulnar deviasyonu kompanse etnek için bilekte radial deviasyon meydana gelir.
Bunlardan başka ellerde görülen en ciddi deformite rezortif artopatidir.
Parmak boyları kısalır.
Üstteki cilt bollaşarak ciltte prilenmeler oluşur (Akerdeon parmak)
Tendon kılıflarında gelişen romatoid nodüller parmağın fleksiyonda ağrılı kilitlenmesine neden olur.
Bilek
Bileklerde hemen her zaman simetrik tutulum vardır.
Unlar stiloid çıkıntıda şişlik ve ekstansiyon kaybı erken tutulumu belirler.
Trianguler ligaman zayıflaması bileğin volar yüze kamasına neden olur.
İnterkarpal ligamanların tutlumuyla karpal kollaps oluşur.
Sinovit fibrozisi hızlandırarak kemiklerin ankilozuna neden olur.
MKF
Eldeki kavramanın kuvveti ile 5.metakarpal alt düzleme inerken elde ulnar deviasyon meydana gelir.
Ulnar deviasyonu kompanse edebilmek için el bileğinde radyal deviasyon meydana gelir.
MKF eklemde volar subluksasyon görülür


PIF
PIF eklemlerde kollateral vigaman desteğinin azalmasına yada kaybına ve sinovitin derecesine bağlı olarak üç tip deformite gelişir.
Buttoniere Deformitesi
Kuğu boynu deformitesi
PIF eklemlerinde instabilite
PIF eklemlerindeki sinovite bağlı efüzyonlar yada yumuşak doku kalınlaşmaları parmaklara fuziform görüntü kazandırır. (Mekik parmak)
DIF
RA da çok sık görülmeyen bib eklem tutulumudur.
Daha çok RF(+) hastalarda görülür.
RA ya bağlı olabileceği gibi beraberinde görülebilen osteoartroza bağlı da olabilir.


Eklemler dışında fleksor ve ekstansor tendon tutlumları görülür.
Fleksor tenosinovite bağlı tetik parmak oluşur.
Karpal tünelin fleksor tenosinoviti median sinir kompresyonuna neden olur. (Karpal Tünel Sendromu)

Dirsek
Dirsekte ekstansiyon kısıtlanması en erken bulgudur.
Diresek medialindeki lezyonlar unlar sinire lateral lezyonlar ise radial sinirin posterior interoseoz dalına bası yaparak tuzak neropatisine neden olabilirler.
Diresekte ayrıca olegranon bursiti de sıktır.

Omuz
Genellikle ilerleyici hastalıkta görülür.
Sinovite ilaveten çevre dokularda inflamatuar lezyonlar görülür.(Bursit, tendinit)
Rotator kılıfın zayıflaması sonucu caput humeri yukarıye sublukse olur.
Akromio klavikular eklem tutulumuda sıktır.
Temporomandibular Eklem
Bu eklemin tutulumunda ağzın açılması ağrılı ve kısıtlıdır.
Eklemde krepitasyon alınır.
RA dışı nedenleri ayırdetmek için BT ve MRI tetkikleri faydalıdır.
Eklemde yaygın erozyonlar RA lehinedir
Krikoarytenoid Eklem
Bu eklemin tutulumu stridora neden olur.
Eklem hareketleri aşırı kısıtlanırsa akciğerlere aspirasyon ve bununla ilgili komplikasyonlar ortaya çıkar.

Sternoklavikular ve Manubriosternal Eklemler
Kısmen hareketsiz eklemler olduklarından bulgular hafiftir.
Hasta inflamasyonlu tarafına yatarsa ağrıdan yakınır.

Kalça
Yürümenin bozulması en erken bulgudur.
Genellikle hastalığın ileri evrelerinde görülür.
İleri kartilaj destrüksiyonu ve iki taraflı erozyonlar gelişirse osteoporoz da eklenerek asetabulun pelvis içine itilir.(asetabular protrüzyon)
Avasküler nekroza bağlı olarak kaput femoris kollapsı oluşursa lateral subluksasyonlar gelişir.
Eklem civarındaki bursaların inflamasyonuda sözkonusudur (iliopsuas, trokanterik ve iskial bursit gibi)

Diz
Diz tutulumu çok sık görülür.
Erken dönemde kuadriseps atrofisi ortaya çıkar.
Dizlerde fleksiyon kontraktürleri gelişip deformiteye neden olabilir.
Kartilaj kaybı ilerledikçe kollateral ve çapraz bağlarda gevşemeler ortaya çıkar.
Fizyolojik valgusu olan olgularda eklem hasarı çok daha ağır olarak gelişir.

Ayak
MTF eklem tutulumu sıktır
Metatars başlarının plantar subluksasyonu sonucu PIF eklemlerinde tetik parmak oluşur.
Tersine PIF eklemleri dorsal yönde protrüze olurlarsa çekiç parmak deformitesi gelişir.
Hallux valgus ve hallux varus deeformiteleri sıktır.
Ayak ağrısı oluşturan bir diğeer neden de tarsal tünel sendromudur.
Servikal Omurga
Özellikle C1-C2 tutlumu önme taşır.
C1-C2 Subluksayonunun en erken bulgusu oksiputa yayılan ağrıdır.
Atlantoaksial eklem aralığının üç milimetreden fazla olması subluksasyon olarak kabul edilir.
Şiddetli erozyonla seyreden RA da diğer servikal seviyelerde subluksasyon görülebilir.
Multiple subluksasyonlar sevikal kolonda merdiven basamağı görüntüsü ortaya çıkarır.
Çeşitli seviyelerdeki subluksasyonlar yavaş gelişen bir tetraparezi tablosuna yol açabilir.
Ellerde ağrısız duyusal kayıp gelişmekte olan tetraparezinin habercisi olabilir.

Oksipitoatlantal apofizer eklemlerin tenosinovitine bağlı olarak odontoid çıkıntı foramen magnuma protrüde olup üst servikal kort basısına yol açarak ani ölüm meydana gelebilir.

Torakal ve Lomber Vertebra
RA ye bağlı olarak primer tutulum nadir görülür.
Apofizer bölgede gelişen sinovit kendisini epidural kitle olarak gösterebilir.
RA ya veya kullanılan steroidlere bağlı olarak torakal bölgede osteoporoz ve buna bağlı kompresyon kırıkları görülebilir.
Kulak
Kulak içi küçük eklemlerin tutulumuna bağlı olarak işitmede azalma görülebilir.
Kokleadaki tutuluma bağlı bilateral sensorinöral işitme kaybı görülebilir.
Eklem Dışı Bulgular
Romatoid Nodüller
Olguların 30 unda görülür.
RF + olgularda daha sık görülür.
Hastalık aktivitesiyle parallellik gösterir.
Basınç bölgelerinde, dirsek çevresi, parmak eklemleri, iskial, sakral çıkıntılar, oksiput kaidesi ve aşil tendonu görüldüğü yerlerdir.
Çoğunlukla sert, sıklıkla aşağıdaki periosta yapışık ağrısız nodüllerdir.
Hepatik Tutulum
Aktif RA karaciğer enzimlerinin yükselmesine neden olabilir.
NSAİ de enzim yüksekliği yapabilir
Felty sendromu olan hastalarda KC tutulumu 65 in üzerindedir.
Felty Sendromu
RA nın splenomegali ve lökopeni ile kombinasyonudur.
Hastaların 2/3 ü kadındır.
Genelde 5-7. dekadda ortaya çıkar.
Uzun süreli, seropozitif nodüler ve deformiteli RA lılarda görülür
RA ya göre artiküler hastalık daha ağır seyreder.
Bacak ülserleri sıktır.
RA ye oranla daha fazla extraartiküler bulgu vardır.
KC fonksiyonlarında bozukluk sözkonusudur.
ANA + tir.
Pulmoner Tutulum
Plörezi, interstisyel fibrozis ve nodüler AC hastalığı görülebilir.
Plevral sıvıda RF + C ve Glikoz düzeylerinde azalma karakteristiktir.
Kalıcı efüzyonlar fibrozise yol açar.
Parankimal pulmoner nodüller genelde asemptomatiktir ve seropozitif RA lılarda ortaya çıkar.
RA nın pinomokonyozla birlikte olan şekli CAPLAN sendromu olarak adlandırılır.


Kardiyak Tutulum
En sık komplikasyon perikardittir.
Genelde asemptomatiktir.
Çok seyrek olarak granilamatöz miyokardit ve buna bağlı AV Blok görülebilir.

Göz Tutulumu
En sık görülen göz tutulumu keratokonjuktivitis sikka dır.
Bulguların şiddeti artritle uyumlu değildir.
Episiklerit genelde hastalık aktivitesiyle uyumludur.
Siklerit daha seyrek görülür.
Tedavi edilmeyen siklerit sikleromalaziye yol açar.
RA başlangıcından yıllar sonra Sjögren Sendromu görülebilir.
Seyrek olarak üveyit görülebilir.
Tedavide kullanılan ilaçlarda göz komplikasyonlarına neden olabilir.
Renal Tutulum
En sık renal komplikasyon kullanılan ilaçlara bağlı gelişen tablodur.
Özellikle altın, D Penisilamin, Siklosporin, NSAİ renal komplikasyonlara neden olabilirler.

Nörolojik Tutulum
Tuzak nöropatileri en sık görülen nörolojik komplikasyondur.
Median,ulnar, posterior tibial ve radial sinirin posterior interosseoz dalı en çok etkilenir.
Diğer bir nörolojik komplikasyon başta atlantaaksiyel olmak üzere servikal vertebra subluksasyonlarına bağlı gelişen servikal miyelopatidir.
Dura ve koroid plexusa yerleşen amiloidoz, vaskülit, romatoid noüllere bağlı inme
Amiloidoz
Uzun süreli RA lılarda ortaya çıkar.
Proteinuri en belirgin bulgudur.
Kesin tanı için doku biyopsisi önerilir.
Amiloidoz hastalığın prognozunu olumsuz etkiler.


Muskuler Tutulum
Genellikle eklem inflamasyonu ve hareketsizliğe bağlı sekonder kas atrofileri görülür.
İlaca bağlı miyopatilerde görülebilir.
D Penisilamin difizpolimiyovite, hidroksiklorokin nöromiyopatiye neden olabilir.
Kronik seteroid kullanımında yaygın ve ağır kas atrofileri olur.
Hematolojik Tutulum
RA da görülen anemi multifaktoriyel nedenlere bağlıdır.
Aneminin derecesi hastalığın aktivitesiyle bağlantılıdır.
Başka neden ilave olmadığı sürece NN dir.
Bazen ilaç kullanımına ve Felty sendromuna bağlı trombositopeni görülebilir.
Pulmaner komplikasyonlar ve altın eozinofiliye neden olabilir.
Aktif RA da LAP sık görülür.
Genllikle mobil ve ağrısızdır.

Vaskülit
RA nın klinik bulgularının çoğu küçük damar vaskülitiyle başlar.
En erken bulgu küçük damar vaskülitinin oluşturduğu romatoid nodüllerdir.
RA da sistemilk vaskülit nadir görülür.
Vaskülitli hastaların çoğunda HLA DR-4 pozitifliği vardır.
Vaskülit genelde on yıldan uzun süren vakalarda gelişir.
Küçük damar vasküliti sıklıkla cildi ve tırnak yatağını tutar.
P-ANCA yüksek, C3 ve C4 konsantrasyonları düşüktür.
Cilt Tutulumu
En sık görülen cilt lezyonu romatoid nodüllerdir.
Özellikle el ve parmak cildi sinovitle uyumlu olarak incelir, atrofiye olur.
Halmar eritem sık görülen bir bulgudur.
Bazan ilaç reaksiyonu olarak palpable purpura görülebilir.

Kemik Tutulumu
RA da üç tip kemik tutlumu görülür.
1-)Fokal ve jux ta artiküler kemik mineral kaybı görülür.
Pannus dokusu komşu kemiğe invaze olarak ilerleyici fokal osteolizize neden olur.
Sonuçta karakteristik kistik erozyonlar oluşur.
2-) İnflamasyonlu ekleme komşu kemikte osteopeni vardır.
3-)İnflamasyonlu eklemlere uzak jeneralize aksiyel ve apendiküler osteopeni görülür.


Tanı
1-) Laboratuar



2-)Radyoloji
Labaratuar Bulguları
RF:
Ra lı hastaların serumunda %75-80 pozitif bulunur.
Günümüzde ELISA yöntemi ile bakılmaktadır.
1:80 (60 IU) den yüksek titreler pozitif kabul edilir.
Klasik Igm RF diagnostik ve prognostik bir test olarak yararlıdır.
Yüsek titreler kötü prognozu belirler.
RF birçok hastalıktada görülebildiğinden klinikle desteklenmelidir.
Ig A alt grubu pozitifliği erozif seyirle ilişkilidir.

CRP
RA da akut faz cevabın direkt bir ölçümüdür.
Hastalık aktivitesi açısından ESR den daha duyarlıdır.
Aktiviteyi belirleyen en önemli indikatördür.
İnatçı yüksek seyretmesi eklem destrüksiyonu, erozif hastalığı işaret eder ve daha erken agresif tedavinin başlatılmasını zorunlu kılar.

Son yıllarda hastalık aktivitesinin takibinde kullanılmak üzere pek çok dokuya spesifik işaret tanımlanmıştır.
Kalprotektin ve sitidin deaminazın CRP ye göre daha iyi bir inflamasyon işareti olabileceği önerilmiştir.
ESR
30 mm/h (western metodu) üstündeki değerler aktiviteye işaret eder.
Nonspesifik bir testtir ve eritrositlerin sayı ve büyüklüğünü etkileyen durumlardan etkilenir.
Normal değerde olması hastalığın aktif olmadığını göstermez.
Trombositoz
Hastalık aktivitesiyle trombosit sayısı arasında belirgin ilişki sözkonusudur.

Eozinofili
%5 yada daha yüksek eozinofiliyle seyreden RA da vaskülit, plöröperikardit, pulmaner fibrozis ve subkutan nodül indizansı yüksektir.
Özellikle vaskülit kompikasyonu açısından eozinofili belirleyici bir testtir.

Anemi
%50 oranında görülür.
Kronik hastalık anemisi şeklindedir.
NN bir anemidir.
%30-50 oranında Fe eksikliği anemisi ile birliktedir.


İmmun Komplexler
Dolaşımdaki immun komplexler CRP gibi hastalığın seyrini belirleyen bir indikatördür.
Genellikle eklem dışı tutulumun varlığında (+) tir.
Bu hastalarda vaskülit gelişme olasılığı yüksektir.

Sitokinler
IL-6 sinovyada aktif inflamasyon sırasında yüksek bulunmaktadır.
TNF alfa ve çözünür reseptörleri ile IL-2 çözünür reseptörleri de aktif inflamasyon sırasında artmıştır.

ANA RA da artmış olarak izlenir.
Granülosit spesifik Ab lar hastaların 1/3 ünde (+) dir.
Çözünür bir nükleer Ag karşı oluşan anti- RA 33 ün RA için spesifik olabileceği bildirilmiştir.
Ayrıca histonlara, tek sarmal DNA veya Epstein-Barr virüsü ile ilgili Ag lere karşı oluşan Ab lar da RA da (+) olabilir.
Radyolojik Değerlendirme
Radyolojik görüntüleme yöntemleri RA nın tanısında ve hastalığın progresyonunun objektif olarak değerlendirilmesinde rol oynarlar.
RA da Radyolojik Bulgular:
1- Periartiküler yumuşak doku şişliği
2-juxta artiküler osteoporoz
3-Subkondural kemikte erozyonlar
4-Sinoviyal kist formasyonları

RA lı hastaların radyolojik değerlendirmesinde konvansiyonel radyografiler, özel tekniklerle çekilen radyografiler, sintigrafi, artrografi, BT ve MRI kullanılmaktadır.
Konvansiyonel Radyografiler
RA lı hastaların radyolojik değerlendirmesine konvansiyonel grafilerle başlanır.




EL
Erken dönemde eklem çevresinde simetrik yumuşak doku şişliği, juxtaartiküler osteoporoz ve artiküler kıkırdakla komşu olmayan bölgelerde “bare” erozyonlar görülür.
AP grafilerde metaakarp başlarında,proximal falanxlarda erozyonlar görülür.
Geç dönem bulgular ise eklem aralığında daralma, subkondral erozyonlar, subluksasyonlar ve yaygın osteoporozdur.
AYAK
RA lı hastaların % 80-90 ında ayak eklemlerinde tutulum vardır.
MTF eklemlerin değerlendirilmesinde yüksek reezolüsyonlu grafiler gerekir.
Ayak eklemlerinde görülen radyolojik bulgular el eklemine benzer.

DİZ
RA lı hastaların % 80 inde tutulmuştur.
Ayakta yük vererek çekilen grafilerde kartilaj kaybı ve subluksasyonlar, fleksiyonda lateral grafilerde ise patellofemoral eklem ve pozisyonu değerlendirilir.
Dizlerde her üç kompartmanda uniform daralma vardır.
Marjinal erozyonlar ve intraosöz sinovyal kistler görülebilir.
KALÇA
Femur başının kondrosoz bileşkesinde sinovvyal kistler oluşabilir.
Eklem kartilajının kaybı ile birlikte femur başı aksiyel yönde yer değiştirir.
Kartilaaj tamamen harap olduğunda femur başı asetabulumu aşındırarak asetabular protrüzyon oluşur.
Tipik RA pelvisinde bilateral kalça eklemi tutulumu, asetabular protrüzyon ve osteoporoz görülür.
Kortikosteroid kullanan hastalarda osteonekroz
açısından dikkatli olunmalıdır.
Servikal Omurga
RA lı hastaların % 60-70 inde bildirilmiştir.
Odontoid çıkıntıyı gösteren ağız açık AP ve fleksiyonda lateral grafi ile değerlendirilir.
Atlantoaksiyal eklem tutulumunda erozyonun eşlik ettiği yada etmediği subluksasyonlar sıktıır.
Atlantoaksiyal subluksasyon lateral grafide daha iyi değerlendirilir.
C1-C2 arasında vertikal subluksasyonlar görüülebilir.
Özel Teknikler
Magnifikasyon Teknikleri
Düşük kilovat radyografiler
Kseroradyografi
Sintigtafi
BT
MRI

Hastalardaki kayıpları değerlendirmek amacıyla değişik sorgulama yöntemleri geliştirilmiştir.
Özürlülük (disabilite) değerlendiriminde ; HAQ (Health Assesment Questionnaire), AIMS(Arthritis Impact Measurement Scales) ,Disability İndex ve Steinbrocker indeksleri kulnılmaktadır.
Bozukluk (İmpairment) değerlendiriminde; el değerlendiriminde (grip strength),yürüme zamanı,SFOI (Signals of Functional Impairment) skalaları kullanılmatadır.
Engellilik (Handicap) değerlendiriminde; HAQ, AIMS vs. kullanılır.

Devamını Oku......

Fizik Tedavide Faset Sendromu

Faset Sendromu


Faset eklem
Her bir hareket segmenti 3 eklem kompleksinden oluşmaktadır;
Önde iki adet vertebr korpusu arasında yer alan bir intervertebral disk

Arkada iki komşu vertebranı n üst ve alt prosesus artikülaris superiyor ve inferiyorundan oluşan 2 faset eklemi

Faset eklem anatomisi
Facet joints
Faset eklemi tipik bir sinoviyal (diartrodiyal) eklemdir.
Gerçek bir sinoviyal eklem gibi, 1-1.5ml sıvı içerebilen bir eklem aralığı, sinoviyal membran, hiyalen kıkırdak ve fibröz bir kapsülden oluşmaktadır.
Fibröz kapsül, 1mm kalınlığında kollajen dokudan oluşmaktadır.
Eklem kapsülü posteriyorda, multifidus kas liflerinin desteğiyle daha da kalındır.
T*-
Eklemin superiyor ve inferiyor bölümünde subkapsüler resesler yer alıyor. Resesler, normal bir eklemde fibroadipoz menisküslerden oluşmaktadır
Bu resesler ayrıca geniş sinoviyal hücreler, vasküler doku, fibröz doku ve yağ dokusu içermektedir.
Fibröz kapsül anteriyorda yerini ligamentum flavumla değiştiril
Daha geniş olan alt vertebranı n, konkav yarım silindirik superiyor artiküler faseti, bir üst vertebranı n
küçük konveks ve vertikal inferiyor artiküler fasetini sarmaktadır.
İOI15
"BvTJP**
\ Cross-scction of fâcel
Vertebral kolonun hareketleri ile birlikte prosesus artikülarisler ve destekleyici ligamanlar da harekete iştirak ederek kolonun aşırı hareketini kısıtlarlar.
Fleksiyon hareketinde üst lomber vertebranı n artiküler prosesleri öne doğru hareket eder. Bu olay ligamanları gerer ve fleksiyon sınırlanır.
Ekstansiyonda ise alt ve üst
birbiri
artiküler
temas ederek ekstansiyonu kısıtlarlar.
Lomber faset eklemin oryantasyonu, bu eklemlerin major fonksiyonunun torsiyonel kuvvetlerinin kontrolü ve stabilizasyon olduğunu göstermektedir.

Faset eklemlerinin yarım silindirik yapısı rotasyon sırasında bu iki yüzeyin hafif hareketinin intervertebral diskin gerilmesiyle kombine olduğunu düşündürmektedir.
Bazı kompresif ve makaslama kuvvetlerinin kombine olarak faset eklemin sagital komponentine yüklenmesine neden olur. Faset eklemi burada bir kaldıraç gibi görev aldığı düşünülmektedir.
Tüm kolonda 10-15 derecelik bir rotasyon hareketi gerçekleşebilir A
Lateral fleksiyonlarda
artiküler yüzeyler birbiri
üzerine kayarak, kontrlateral ligamentum flavum ve kapsüler
T»' ^
ligamanlar gerilir.
Faset Eklem Oryantasyo
Faset eklemlerin oryantasyonu omurgayı aşırı hareketlerden korumak için farklıdır.
Sagital plana paralel olan faset eklemlerin oryantasyonu aksiyal rotasyona karşı kuvvetli bir direnç sağlarken, makaslama kuvvetlerine karşı koruyuculuğu minimaldır (arkaya ve öne hareketleri).
Koronal plana yakın bir faset oryantasyonu, fleksiyon ve makaslama kuvvetlerine karşı kuvvetli, ancak aksiyal yüklere karşı zayıf koruyuculuğa sahiptir.
Vorlebre ccrvicalc
Vcrtöbrctombairc
L4-L5 faset eklemi en koronal eklem (70°), L2-L3 ve L3-L4 fasetleri ise sagital plana daha paralel rami (PPR) veya dorsal kök, mediyal, lateral ve intermediate dallara ayrılır.
Superior
articutar Dural faceı sac
Dorsal Venîral Medial Laleral root rooî branch bfanch
" ^?
Vertebrsl Spinal anery nenre
Venifal Dorsal Dorsal root rarnus ramus ganghor.
Lateral ve intermediate dal paravertebral kasları ve üzerindeki deriyi innerve eder.
L1-L4 Dorsal ramus’un L5’den farklı olduğunu göstermişler.
Bogduk and Long
kadavralar üzerinde
yaptıkları çalışmr
sonucunda;
L1-L4 seviyesinde her bir dorsal ramus, disk seviyesinden spinal
Transvers ligamanı n içinden
Başlaığı yerden yaklaşık 5mm sonra dorsal ramus’un mediyal ve lateral dallar diye iki dala ayrıldığını

l longissimus ve iliocostalis kaslarına uzandığını
Mediyal dalı n, transvers prosesun kökü ve superiyor artiküler fasetin kökü arasından kaudal ve dorsal olarak yol aldığını,
Burada mediyal dalı n fibro-oseöz (superior articular process, transverse process, accessory process ve mammillo-accessory ligament) bir kanaldan geçtiğini göstermiştir.
Bu ligamanı n distalinde mediyal dal yine ikiye ayrıldığını;
1 - proksimal artiküler dallar, faset eklemin inferiyorundan ekleme girdiğini ve kendi seviyesindeki faseti innerve ettiğini, laminanı n etrafından multifidus kası na girdiğini ve terminal dallar ile posteriyor vertebral arkı da innerve ettiğini
2- Distal dallar ise ligamanı n lateral kenarına kadar aşağı inerek müsküler dallar ve ayrıca bir desendan dal ile bir alt seviyenin faset ekleminin eklem kapsülüne girdiğini göstermişlerdir.
Hatırlatma
Mediyal dalı n esas lifleri, faset eklemin alt yüzüne ulaşmak için transvers prosesusu geçerek faset eklemin alt vfiziirm
fır IİDTirrmnırı filtırırkırı c/ener I er
mamilloaksesuar ligaman, transvers prosesus ve superiyor artiküler çıkıntının birleşme yerinde yr-alır
Bazı vakalarda mamilloaksesuar ligaman kalsifiyedir ve sinirinsıkışmasına neden olur.---------------------------------------------
Bu olay %20 kadar L5’de, %10 L4’te ve % 4 olarak L3’te görülür.
LUNİ&AR VERTEBRAL PLEXUSES
Böylece, her bir faset eklemi, aynı seviye ve bir üst seviyenin posteriyor primer ramusun mediyal dalından kaynaklanan dual innervasyona sahiptir.
Pari’ye göre sinuvertebral sinirde] ayrılan sinir lifleri de eklemin ön, üst ve alt yüzünden faset eklem kapsülüne girerle"
Görüldüğü gibi bu kompleks multiseviyeli faset eklem innervasyonu, bu eklemin bütünüyle denervasyonunu imkansızlaştırır.
Her bir faset eklemi, dual innervasyona sahiptir.
Örneğin L4-L5 faset ekleminin inferiyor bölümü L4 mediyal dalından ve superiyor bölümü ise L3 mediyal dalından innervasyon alır.
L1-L4 dorsal ramusun mediyal dalları ilgili vertebranı n bir alt vertebranı n trasnsvers prosesusun üstünden geçer (örneğin; L4 siniri L5'in transvers prosesusun üzerinden geçer) ■■■■■■’■■■■■■■■■■■■■■■■^
Histolojik çalışmalar, lomber faset eklemlerinin kapsül içi
ışı ve serbest sinir uçlar ı ol
term
innervasyona sahip olduklarını gös
Düşük eşiğin varlığı,mekanosensitif nöronların hızlı adaptasyonu, genel nosiseptif bilgilerin ulaşılmasına ek olarak
mm re nron
düşünülmektedir.
Substance P ve calcitonin gene-related peptide dışında faset kapsülünde başka maddeler de gösterilmiştir.
Nöropeptid Y bunlardan biridir ve sempatik efferentlerin varlığını göstermektedir.
Ayrıca sinir lifleri subkondral kemikte ve intraartiküler bileşkelerde de gösterilmiştir. Bu da faset kaynaklı ağrıların eklemden ziyade kapsüle komşu dokulardan kaynaklandığını göstermektedir.
Dejeneratif bel hastalıklarında prostaglandinler ve interleukin 1β, interleukin 6 ve TNF-α gibi enflamatuar mediyatörler de faset eklem kıkırdağında ve sinoviyal dokuda gösterilmiştir.

endromun bu
Lomber faset sendromu, ekemlerin aralarında bulunan yumuşak dokulara baskı yaptıkları veya irrite ettikleri zaman gelişir.
Bu olay belden çıkan sinirleri etkileyerek, tıpkı sinir sıkışması gibi semntomlar oluşturur.
Sinir trasesi boyunca ağrı, uyuşma, elektriklenme ve yanma
Lomber ekstansiyon hareketi iki eklemi birbirine yakınlaştıkları için bu semptomları daha da belirginleşiyor.
\
ndrome a Myth
Lomber faset sendromu mekanik bel ağrıları içi çok uygun bir teşhistir.
sik faset se
bulguları
; özellikle ekstansiyon ve rotasyon olmak üzere belin tümyönlerdeki hareketlerinin kısıtlılığı ---------------------------------
3) bölgesel faset hassasiyeti
A) nörolojik defisitin yokluğu
>) düz bacak kaldırma testinin negatif veya pozitif olması
6) belde derin bir ağrı ve ağrının gluteal bölgeye, kalçaya
atta dizin alt ı na kadar
Ancak bu bulguların çoğu diskojenik ağrıda da görülebilecek bulgulardır.
Lomber omurgada innervasyonu olan yapılar;
Faset
amanJ
ertebral kaslar Dura mater
Anteriyor ve posteriyor longitudinal ligamanlar întervertebral disklerdir
Hastanın bel ağrısını hafifletmek için, kalçasını sabitleyerek fleksiyon yaptırmak veya lomber ekstansiyon yaptırarak ağrı oluşturmak sadece fasetleri değil yukarıda sayılan tüm dokuları gerer.
Dolayısıyla fonksiyonel testlerin spesifik olarak sadece fasetleri geremediği açıkça bellidir.
Faset Sendromun Te
Fig-3
atuar enjeksiyonla
Esas olarak teşhis, eklem içineveya primer dorsal ramus’unmediyal dalı na (MBB)uygulanan anestezik veyaantienflam;A 1
Enjeksiyon sonrasında ağrıda gelişen hızlı bir azalma faset sendromuna hastır.
Genelde 1-2 ml’lik lokal anestezik madde kullanılır.
Facet Injeclions
.atiyi c bulguların bulunması üzere birçok çalışma: "°pılmıştır.
Jackson ve ark. Kronik bel ağrısı olan 390 hast'
erıiekcıivrynnrıpı
:«sw;
fizik muayene parametresi belirleyememişlerdir
Schwarzer ve ark. ise yaptıkları prospektif bir çalışmada kronik bel ağrısı olan 176 hastaya ikili blo
uygulayarak klinik bulguları belirlemeye çalışmışlar.
■ lidocaine ve bupivacaine ile rahatlayan hastaların %15’inde bu yanıta eşlik eden hiçbir klinik bulguya
rastlamamışlar.
Revel ve ark. kronik bel ağrısı olan 80 hasta üzerinde yaptıkları randomize, plasebo-kontrollü bir çalışmada, fase eklem enjeksiyonuna pozitif yanıtın eşlik ettiği 7 değişken bulmuşlar;
n a ğ r ı

4-fleksiyonı
>-hipere
>nla artı
^n ağrı
asyonlarla artmayan ağrı
•kla azalan ağrı
Sonradan yapılan birçok çalışma, Revel’in bulduklarını bile bulamamışlardır.
özet olarak hiçbir hasta hikayesi ve fizik muayene bulgusu güvenilir bir şekilde diyagnostik faset eklem enjeksiyonununa yanıt vereceklerini önceden belirleyemez.
Bir çok yazar, faset eklem kapsülünün zengin serbest sinir uçlarına sahip olduğunu ve bu nedenle ağrının muhtemel kaynağı olabileceğini düşünmektedir
Ancak Jackson ve bazı diğer yazarların yaptıkları araştırma sonucuna göre faset sendromunun varlığını belirten diyagnostik testler geçersizdir.
Jackson, yoğun literatür araştırması ve kendi yaptığı faset eklem enjeksiyonuyla ilgili 3 ayrı çalışmadan sonra, ‘fasetler ağrının genel kaynağı değildir ve faset sendromu teşhisi geçerli bir klinik teşhis değildir’ diye vurgulamıştır.
Jackson, faset sendromu ile ilgili çok az sayıda randomize kontrollü ve prospektif çalışmaların var olduğunu belirtmiştir
Jackson, her faset eklem kapasitesinin sadece 1-2 ml olduğunu vurgulayarak, yapılan enjeksiyonların, bu kapasiteyi aştığını ve kapsülü delerek anestezik maddenin çevre dokulara yayıldığını belirtmiştir.
Ayrıca, yaptığı bir çalışmada faset eklem enjeksiyonu uygulanmış 390 hastayı değerlendirmiş ve özellikle lomber ekstansiyon ve rotasyonda daha çok ağrısı olan hastaların enjeksiyondan sonra daha fazla yarar görmediklerini bulmuş.
Faset sendromun belirtilerini taşıyan bu hastaların %90’ı ndan fazlası faset enjeksiyonuna daha iyi bir yanıt vermediğini belirtmiştir.
Jackson, Lorenz ve ark. yaptığı çalışmaya değinerek, nötral fleksiyon ve ekstansiyon pozisiyonunda, en çok kompresif yüklere maruz kalan eklemlerin L4-L5’den ziyade, L2-L3 gibi üst lomber faset eklemleri olduğunu belirtmiştir.
Jackson ayrıca bel ağrılarının en çok L4-L5’den kaynaklandığını belirterek faset eklemlerinin primer ağrı kaynağı olamayacağını da bildirmiştir.
Ayrıca disk dejenerasyonuyla birlikte L4-L5’ e binen yüklerin daha da fazla olabileceği gerçeği de unutmamak gerekir.
Yapılan bir çok radyolojik araştırmada (MRI, radyografi) , üç eklem kompleksinin her bir komponentinde oluşan
ğer komponentleri de etkiledi ğ i gösterilmiştir

İntervertebral diskin dejenerasyonu, faset eklem dejenerasyonuna ve faset eklemin dejenerasyonu da intervertebral diskin dejenerasyonuna neden olduğu gösterilmiştir.
Yazar ayrıca yaşlanmayla beraber faset ekleminden ziyade diskin hasara uğradığını ve daha sonra fasette hasar geliştiğini de bildirmiştir.
Osteoartrit dışında başka hastalıklar da faset eklemini
Romatoid artrit, ankilozan spondilit ve reaktif artrit gibi enflamatuar artritler de faset eklemlerini etkiler.
sinoviyal impingement, meniskoid tuzaklanmlar, chondromalacia facetae, psödogut, sinovyial enflamasiyon, villonodular sinovitis, akut ve kronik enfeksiyonlar da görülen faset eklem hastalıklarıdır.
Trauma da lomber faset ekleminden kaynaklanan ağrı oluşturabilir. Özellikle trafik kazalarından sonra en çok etkilenen L5-S1 faset eklemi olduğu ve hasarın mekanizmasında, hiperfleksiyon, distraksiyon ve rotasyon
Faset eklem ağrılarını daha i; kavramak amacıyla bir çok araştırmalar yapılmıştır
Asemptomatik hastalarda, Faset eklem kapsülü ve mediyal dal’ı n stimülasyonu yapılarak ağrı provokasyonu yapılmış ve ağrı paterninin haritası çizilmeye çalışılmıştı!
Semptomatik hastalara yapılansteroidli ve steroidsiz anesteziklerinağrının azalmasında ve haritaya uyupuymadığı araştırıldığında hiçbirhastada güvenilir bir ağrı paternihiçbir faset eklemi içinsaptanmamıştır. /

ı^n»
olup
eklemleri için değil aynı sonuçlar, sakroiliak eklem ve selektif sinir kökü blokları için de geçerli olduğu gösterilmiştir.
Revel kronik bel ağrısı olan 80 hasta üzerinde yaptığı randomize kontrollü bir çalışmada, faset eklem enjeksiyonuna pozitif yanıtı sağlayan 7 parametre bulmuştur.
65 yaş ve üzeri hastalar Öksürmekle artmaya]
Hiperekstansiyonla artmayan ağr Fleksiyonla artmayan ağrı Re-ekstansiyon sırasında artmayan ağ Ekstansiyon ve rotasiyonla artmayan ağrı
Uzanmakla rahatlayan a
Yapılan muteakip araştırmalar da Revel’in bulduklarını teyit etmemişlerdir.
Özet olarak hiç bir fizik muayene ve hasta hikaye bulgusu diyagnositik faset eklem enjeksiyonuna güvenilir bir yanıtı önceden belirleyemez.
BT ile incelendiğinde, faset eklem hastalığı bel ağrılı hastaların %40-85’ini oluşturduğu gösterilmiştir.
MRI’ı n, CT’den daha az duyarlılığa sahip olduğu bilindiği halde kronik bel ağrılı vakalar üzerinde yapılan çalışmalarda, MRI’ı n BT’ye nazaran %90’ın üzrinde duyarlılık ve özgüllüğe sahip olduğu gösterilmiştir.
Asemptomatik hastalar üzerinde yapılan BT ve MRI çalışmalarında, faset dejenerasyon prevalansı %8-14 olarak bulunmuştur.
Weishaupt ve arkadaşları, yaşları 20-50 olan 60 asemptomatik hasta üzerinde yaptığı çalışmada, diskte buljing veya protrüzyon, 37 hastada bulunmuştur ancak şiddetli bir faset eklem osteoartriti hiç bir hastada bulunamamıştır.
60 yaşın üzerindeki hastalarda dejeneratif değişikliklerin prevalansı da artmaktadır.
Disk dejenerasyonu olmayan hiçbir hastada faset osteoartritine da rastanmadı.
Yazar, faset eklem osteoartritinin bel ağrısında belirgin bir role sahip olduğunu beyan etmiştir.
Radyolojik görüntüleme ile faset eklem blokuna pozitif yanıt elde edilebilirliği üzerindeki çalışmalar daha da karışık sonuçlar vermiştir.
Bazı çalışmalar, pozitif bir korelasyon bulmuşken bir çok çalışmada bu ilişki bulunamamıştır
Bu konuyla ilgili 3 geniş çalışma yapılmıştır.
En geniş kapsamlı çalışma Jackson tarafından yapılmış ancak Jackson 390 hastanın radyografik değişiklikleri ile pozitif yanıt veren tek seviyeli intraartiküler enjeksiyonundan arasında hiç bir ilişki bulamamıştır.
iadece %13’ünde poziti
Carrera ve Williams, kronik bel ağrılı 63 hastayı BT ile incelemiş ve vakaların %73’ünde, 2-4 ml faset bloğuna yanıt verenlerin BT’sinde faset hastalığının varlığını gösteri BT’si normal olan hastaların sadece %13’ünde pozitif elde etmiştir.
Plasebo kontrollü tek bir çalışma, Schwarzer tarafından
yapılmıştır ve 63 hasta üzerinde yapılan çalışmada, BT bulgularıyla, pozitif yanıt veren faset bloğu arasında bir ilişki bulunamamıştır.
Özet olarak literatüre bakıldığında hiç bir çalışm; faset eklem ağrısının teşhisini koymak için, rutin radyografik incelemeleri uygun görmediği anlaşılmaktadır.
Diyagnostik Bloklar
Klinik çalışmalarda, genel olarak faset ağrıların teşhisinde, diyagnostik blokların en güvenilir testler olduğu bilinmektedir.
de aynı etkinliğe sahip olduğunu gösteren birçok çalışma ve derlemeler mevcut.
Ancak Kellegren kadavra üzerinde yaptığı bir çalışmada, 0.5
r_____ r\ *s\ •
6cm2’li


enjeksiyonundan sonra s ıvının
alana yayıldığını göstermiştir.
azar, mediyal dalı n, intermediate ve lateral dalla olan yakın komşuluğu, düşük miktardaki anestezik maddenin, bu dalların innerve ettikleri, paraspinal kaslar ve fasia, ligamanlar, sakroiliak eklemler ve deri gibi bölgeleri de etkilediğini ve normal faseti olan ancak kronik bel ağrısı olan hastalarda da pozitif sonuç verebileceğini bildirmiştir.
Yalancı pozitif blokl
Dreyfuss lomber MBB’nin spesifitesini ölçmek üzere fluorokop altında 120 sağlıklı kişiye 0.5 ml’lık kontrast madde enjeksiyonundan sonra BT ile kontrast maddenin yayılımını incelemiş.
İki hedef nokta belirlemiş. Biri transvers prosesusun superomediyal kenarı, diğeri ise transvers prosesusun üst kenarı ve mamilloaccessory ligaman arasında.
Kontrast maddenin sızıntı şeklinde intervertebral foramen veya epidural alana geçtiğini tespit etmiş.
İkinci hedef noktasında ise kontrast maddenin yayılmadığın ı ve yayılırsa da iğne yerinin istemeyerek daha derine girdiği sırada olduğunu görmüş.
Tüm vakalarda uzak yayılım özellikle multifidus ve longissimus kasları arasında gözlenmiş.
Dryfuss düşük doz enjeksiyonların, ikinci hedef noktasına uygulamanın lomber MBB spesifitesini arttırabileceğini vurgulamış.
Dreyfuss’un çalışmasından sonra, Cohen, epidural alana veya intervertebral foramene yayılan sıvının MBB sonrası yalancı pozitiflik yaratabileceğini düşünerek 78 MBB’ye yalancı pozitif yanıt veren ancak başarısız bir radyofrekans denervasyon gösteren hastaların radikülopati klinik bulgularını, diskografi bulgularını ve radyofrekans sonuçları arasında bir ilişki bulmaya çalışmış.
Cohen, diskojenik ağrı ve başarısız radiyofrekans denervasyonu arasında negatif bir ilişki bulmuş
Failed back sendromu olan hastaların da negatif bir radyofrekans tedavi sonuçları sergilediklerini de bildirmiş
Yazar miyofasiyal ağrı sendromunun yalancı pozitif MBB’lerin belirgin bir nedeni olabileceğini bildirmiştir.
Long, myofasiyal ağrının kronik bel ağrılarının disk hernilerinden sonra 2. sırada yer aldıklarını belirtmiştir.
Ackerman miyofasiyal ağrı sendromu teşhisi almış 75 kronik bel ağrılı erkek hastanın faset bloğundan sonra yalancı pozitiflik oranının bir hayli fazla olduğuna dikkat çekmiş.
'edavi
Faset sendromun tedavisi, ideal olarak, medikal tedavi, fizik tedavi ve gerekirse psikoterapiden oluşan birkaç tedavinin kombinasyonundan oluşmaktadır.
Yoga gibi egzersiz programları, ağrının azalttığını ve kronik bel ağrısı yaşayan hastaların, tekrarlanan ağrının önlenmesinde etkili olduğu gösterilmiştir.
Randomize, klinik araştırmalarda, manipülasyonun orta dere~~ de bel ağrılarını azalttığı gösterilmiştir.
Akupunktur da randomize kontrollü çalışmalarda denenmiş ancak manipülasyonun orta derece etkili olduğu bazı vakalarda da hiç etkili olmadığı gösterilmiştir.
• _
NSAİ D’lar ve asetaminofen bel ağrılı vakalarda ilk tercih edilen ilaçlardır.
Antidepresanlar kronik ve kas gevşeticiler de akut bel ağrılı vakalarda tercih edildiği gösterilmiştir.
Fizik Tedav
Ultrason,
Elektrik stimülasyonu
Masaj ve kaplıca tedavisi
Doku fleksibilitesini arttırmak amacıyla manüel doku ve eklemmobilizasyonu yapan tedavi yöntemleri -------------------
Zayıf dokuların stabilitesini sağlamak amacıyla Kas kuvvetlendirici egzersizler
Traksiyon Cihazla
Pelvisi sabit tutarak, yer çekimini kullanarak, vertebraların birbirinden ayrılmasını ve dolayısıyla sıkışan kökün serbes kalmasını sağlamaktır.
Multifidus kası şiddetli spazmotik ise bu ayırımı engeller.
VAX-D®: bel ağrsı yapan muhtemel yapıların üzerindeki basıncı azaltır (Disk herinasiyonu, dejeneratif disk hastalığı, posteriyor faset sendromu ve radiküler ağrı).
Tümörlerde, kırıklarda, ciddi osteoporoz veya pars interartikğlaris defektlerinde kontrendikedir.
Buz Paketleri
İlk 72 saatte güvenilir olarak kullanılabilir.
Faset sendromunda enflamasyon ve ağrıyı azaltır
Buzun bir sakıncası sık aralıklarl' kullanıldığında kaslarda daha fazla gerginlik yaratmasıdır.
Buz 20 dakikadan fazla kullanılmamalıdır. O zaman ters bir reaksiyon yaratarak enflamasyonu arttırabilir
Daha çok brace ve buz jelinin kombine kullanılması tercih edili
acks
Sirkülasyonu arttırmak için kullanılı*
3. günden itibaren kullanılabilir.
Nemli sıcak petler kuru petlere tercih edilir. Bu dokunun muhtemel dehidratasyonunu engeller.
Boncuklarla doldurulmuş sıcak petler mikrodalgada ısıtılır ve hiç suya gerekmeksizin nemlendirilir. Boncuklar nemi havadan alır.
Mekanik Masaj Cihazları
Normal manuel masajın etkilerini mekanik masaj aletleri de sağlar. Perküsyonla dokuların
-^Perküsyon masajı özellikle enflame dokuda düşük hızla yapılmalıdır.
Topikal Analjezikl
Faset sendromunda, spreyler, kremler ve merhemler ağrı kesici etkilerinden dolayı ve intestinal yan etkileri olmadığından dolayı tedavide kullanılabilir.
Mentol ağrı reseptörlerini bloke ederek, ağrıyı hem yumuşak doku ve her eklemde azalttığından dolayı kullanılabilir.
Mentol yüzdesinin fazla olması formülü daha da güçlü kılar.
Bazı firmalar %16’lık mentol kullanıyor. Ancak bu gereksiz fazla miktardır ve yanık gibi yan etkileri olabilir.
Mentol doğal ve sentetik olarak üretilebilir. Doğal mentol deriyi daha iyi penetre eder.
Diğer maddeler örneğin capsaicin, peppermint ve eucalyptus de ayrıca ağrıyı bloke edebilirler.
MSM (methylsulfonylmethane) ve Glucosamine diğer bitkisel ilaçlar olup, gevşetici ve hafif anti enflamatuar etkiye sahiptir.
Glucosamine ve MSM oral olarak günde 1000-1500 mg alınabilir.
Glucosamine’nin kıkırdak üzerindeki etkisini göstermek için birçok çalışma yapılmıştır ve ilaç alımından en az 6 hafta sonra kıkırdak dokusunda rejenerasyonun başlandığı gösterilmiştir.
Glucosamine Sulfate ve MSM deri bariyerini geçebilecek kadar küçük moleküllere sahiptir.
Glucosamine ve MSM’in tablet şeklinde alımı tüm vücudu etkilediği gibi lokal kullanımı 28 kat daha fazla etkili olduğu gösterilmiştir.
En iyi topikal analjezikler, güçlü doğal maddeler olup, iyi bir transport mekanizmasına sahip olanlarıdır.
Karnını
Lomber bölgenin kaslarını germek, gergin ve kısalmış kasların tedavisi için uygun egzersiz yöntemleridir.
Lomber kasların kuvvetlendirilmesi de zayıf dokunun stabilitesi için uygundur
Fleksibilite egzersizleri de belin stabilizasyonu içingerekmektedir. -----------------------------------
Sit-ups
Hamstring Stretch
Back Flexion Stretch
Piriformis Stretch
Bel ağrılarını azaltmada doğru ayakkab
■ Yüksek topuklu ayakkabılar, lomber vertebrayı ekstansiyonda tutarak faset eklemine kompresif yük bindiri
şok abzorban topuklar, atılan her adımda faset eklemine binen yükü hafifletir.
Ayakkabı içinde bulunan ark destekleyiciler de yorgun ayak üzerinden yükü kaldırır ve şok abzorban görevi yapar.
'i
ntraartiküler Steroid Enjeksiyonları
intraartiküler steroid enjeksiyonların tedavideki yeri
Kontrol grubu olmayan bir çalışmada ağrının uzun süreli azalması hastaların %18-63’ünde gösterilmiştir.
İntraartiküler anestezikler, tuzlu su ve hiyalüronik asit uygulamaları da orta derece bir ağrı azalması oluşturmuştur.
Kontollü çalışmalarda sonuçlar değişiktir.
en geniş çalışma Lilius tarafından yapılmıştır ve Lilius 109 hastaya uyguladığı, intraartiküler ve periartiküler 8 cc’lik anestezik ve steroid enjeksiyonlardan sonra elde ettiği sonuçların, saline enjeksiyonundan farklı olmadığını bildirmiştir.
Carette, 2. geniş araştırmayı yaparak, randomize ve , kontrollü çalışmasında intraartiküler steroid ve saline enjeksiyonunu kronik bel ağrısı olan 97 hasta üzerinde uygulamış.
Carette, statistik olarak steroid grubunda 6 ay süren ağrı da

azalma tespit etmiş.
Carette’in seçtiği hastalar ise diyag
nostik fase't bloğuna y
veren hastalar idi.

Radiyofrekans De
1971 de Rees ilk kez perkutaneous denervasyon tekniğinin, diskojenik bel ağrılarında etkili bir yöntem olduğunu belirtmiştir.
Rees’in raporlarında %99’a varan başarılarına rağmen, gerçekten yaptığı denervasyonların faset rizolizisiyle sonuçlandığı tartışmalıdır. Rees’in kullandığı aletlerin uzunluğu sadece miyofasyotomi yapacak kadardı.
Bugün uygulanan teknik ile, faset eklemlerin sinirleri, kanallar aracılıyla küçük çaplı bir iğnenin ucuna ulaşan radyofrekans dalgalarının oluşturduğu kontrollü bir yanık ile denerve olmaktadır.
Literatürde düzinelerce kontrolsüz çalışma
80’inde ve başarısız bel cerrahi vakaların ise
%35-50’sinde devam eden bir rahatlamagörülmüştür. -------------------------------
Cohen 192 hasta üzerinde yatığı geniç ve birçok merkezli çalışmasında, başarılı bir radyofrekans denervasyon tedavi gerektiren parametreleri bulmaya çalışmış.
Tüm hastalara tek seviyeli MBB uygular
15 değişken arasında, sadece paraspinal spazm başarılı bir tedaviyi önceden belirtebilmiş.
Hiperekstansiyon ve aksiyal rotasyon sırasında ağrı (face, yükleme), ağrının süresi ve geçirilmiş bel operasyonunun hiçbir değeri yokmuş.
Mediyal sinir bloğu, sürekli yüksek ısı radyofrekans’a ilaveten pulse radyofrekans, kryodenervasyon ve fenol nörolizisi de
İntraartiküler enjeksiyon ve Radiofrekans denervasiyon sonrası komplikasyonlar
Kullanılan depo steroidin çeşidine bağlı olarak, 4 haftaya an hypothalamic-pituitary-adrenal aksta bozulma.
Bir haftadan az bir süre insüline duyarsızlık nedeniyle kaı glikoz düzeyinde artış
Septik artrit, epidural abse ve menenjit.
Şiddetli baş ağrıları
Radyofrekans dener
Geçici uyuşma ve dizesteziler Yanıklar
Nörit
nuç olara
Uzun yıllardan beri, Faset eklemlerinden kaynaklanan ağrıların, bel ağrılarının potansiyel kaynağı olduğu bilinmektedir.
Anatomik çalışmalarda, yaşla birlikte faset eklemlerin giderek zayıfladığı ve oryantasyonları n ı n değiştiği, koronal plandan sagittal plana dönüştüğü ve bu nedenle daha çok rotasyonel yüklere bağlı hasarlara maruz kaldığı gösterilmiştir.
L3-L4, L4-L5 ve L5-S1faset eklemleri, lateral fleksiyon ve anteriyor fleksiyon hareketinde en fazla yüklere maruz kaldıklarından dolayı daha çok gerilmelere, enflamasyona, eklem hipertrofisine ve osteofit oluşumlarına adaydırlar.
Faset eklemin osteoartriti genelde diskin dejeneratif hastalıklarıyla beraber görülür. Aksiyal bel ağr ılarıyla

son biliı tahı
uçlanan faset bozukluklarının prevalansı net nmemekle birlikte %10-15’den fazla olduğu

min ediliyor.




Faset eklem artropatisine has olarak her hangi bir patognomonik fizik muayene belirti ve bulgusu yoktur.
Alt faset eklemlerinden kaynaklanan ağrıların daha çok basen, uyluk, ve dize kadar bacağa ve üst faset eklemlerinden kaynaklanan ağrılar ise daha çok yan, kalça, inguinal bölge ve uyluğun lateraline doğru yansıdıkları biliniyor
Faset eklem artropatisinde, BT ve MRI’ı n korelasyon raporları ve faset eklem bloklarının diagnostik yanıtları çatışmalıdır.
Faset eklemleri, kendi seviyeleri ve bir üst seviyenin spinal sinirlerinden çıkan posteriyor raminin mediyal dalından innerve olduklarından bu sinirlerin anestezik blokları bu sendromun teşhisi ve nroenozu için desteklenmiştij
Diğer bloklar gibi bu blokların da fals pozitif ve fals negatif yanıtları olabileceğini düşünerek, adımlar ona göre atılmalıdır.
Fizik tedavi yöntemleri ve medikal tedaviye yanıt vermeyen hastalara intraatiküler steroid enjeksiyonu ve radiyofrekans denervasyon yöntemleri
uygulanabilir.
bu uygulamaların uzun vadeli sonuçlarını değerlendirmek üzere yapılan tüm çalışmalar tartışılmalıdır.
Artrodez gibi faset eklem cerrahi sonuçları cesaret verici değildir.
şekkür ederim
Facet
joint
ientatio

Facet joints are
- in the coronal plane in the T-spine, permitting rotation;
- in the sagittal plane in the L-spine, making rotation impossible. T12 is a transitional vertebra, with thoracic-type superior, and lumbar-type inferior, facet joints.
V&rlebre csrvicate
Vertibre bmbairo
■ Nerve: Ventral
ramus
ımtlar
»rey
Figure 4. Facet joints (right) lock closed during prolonged right cervical sidebending. Note the reflex spasm in the intertransversarii muscle. Adapted
W5jTÎE1İ
If the injection relieves the pain, then the next step would be to perform a Laser Facet Thermal Ablation. This procedure is performed through a small tube - 5mm (about the size of a straw.) The laser, fiber optics and irrigation are all placed in the tube and surgery is performed on the facet joint. The surgeon will use the laser to debride-(clean the joint) and deaden the nerve that
is is very similar to a root ill perform on your tooth.
innervates the joint. This is very similar to a roc
canal that the dentist v_____________________
This procedure takes about 40 minutes and/will resolve the pain associated with the facet joint.




If used correctly, this back ' " support the spin and postural muscles, thereb*
taking pr
the joints of the
spine . - Dr. Rick Swartzburg, D.C.

Devamını Oku......